15-16 Haziran İşçi olaylarından sonra, işçi sınıfını politikada yetersiz gören ve işçi sınıfının ancak ideolojik önderliği söz konusu olabilir ama fiili önderlik için yeterli çoğunluğu yoktur diyen öncü savaş, halk savaşı gibi mücadele tarzlarını ele alan grupların görüşleri tümüyle yıkıldı. Bu durumda öncü savaşının öncülerle, gerilla savaşının gerillalarla, halk savaşının halkın kırları fethiyle olacağını ileri süren bütün sübjektif, hayattan kopuk, kitaptan çıkarılmış teoriler işçi sınıfının hareketiyle yerle bir oldu.
Buna karşılık bu sefer işçi sınıfı içinde toplu ayaklanmacı ve iktidarı hedefleyen demokratik devrim yerine, parlamentarist bir hareket yani TİP, TSİP gibi hareketler egemenleşmeye başladı. Lenin’in İki Taktik’indeki demokratik devrim taktiğinde tüm kitlelerle çara karşı mücadele, ikinci aşamada ise işçi sınıfıyla iktidarı almak için proletarya diktatörlüğüne doğru sosyalist devrim tezleri şablonlaştırıldı ve gerçek tabana indirgenemedi.
Bugün 15-16 Haziran olaylarının analizi, günümüzdeki solun gökkuşağı tarzında radikal demokrasinin renklerini oluşturması karşısında; sınıf temelli, devrimci bir Marksist bir yapılanma için kitlelerle bütünleşmeli tezini gündeme getirmektedir.
Bir tarafta öncü savaşı, şehir gerillası, halk savaşı, kurtarılmış bölge gibi Mao’nun 30’lu yıllarının taklidi veya hiç ilgisi olmayan bir şekilde 60’ların Vietnam’ı ile Küba’nın modelini alan Latin Amerikacı Guevarist anlayışlar aşırı bir şekilde sabırsız, devrimci kitlenin öncülerinin, sosyalist gençlerin kırılmasına ve işçi sınıfıyla bağlantı kurulamayarak günümüze doğru devam eden kopukluk ortaya çıkmıştır.
Diğer tarafta ise TİP’in 15 milletvekilli çıkarmasıyla parlamentarist bir yola girilmiştir ve bu günümüzde de devam etmektedir. Son olarak radikal demokrasi kavramı altında sol, kendini gökkuşağı projesinin renklerinden birine indirgemiştir. Geçmiş dönemde sivil-asker zinde güçler ve darbecilik temelindeki sınıftan kopukluk meselesi yanlış anlaşılmıştır ve bunu en çok eleştiren Kıvılcımlı’nın “Ordu kılıcına el attı” kavramının bunun desteklediği sanılarak sakız edilmiştir.
Teoride toplu ayaklanma, burjuvazinin demokratik kesimleriyle işçi sınıfının demokratik devrimi ve demokratik devrimden sosyalist topluma geçiş için proletaryanın yoksul köylülükle birlikte proletarya iktidarı için mücadelesi tarzında Leninist şablonla modellenmiştir.
Hayatın içindeki çelişkileri ve bu çelişkilerin gelişimini çözümleyerek Marksist bir anlayışla günümüzdeki teknolojik gelişmenin, siber-dijital emperyalizmin, finans oligarşisinin sanayi burjuvazisinden koparak ileri bir sömürü ağı oluşturması, bunun yanında ileri teknolojik üretimde yapay zekanın kullanılarak sınıflaştırma olayı ve finansla ileri teknolojinin belli merkezlerde toplanarak şehir merkezleri tarzında dünyanın yeniden örülmesi ve aralarındaki bir fiber ağ ile dünya sistemi yaratılmıştır. Mücadelenin kompleksliği bu noktada karşımıza çıkmaktadır.
Bu noktada Çin ile Rusya, ABD ve Avrupa arasındaki çelişkileri ortaya çıkaran anlayış, aslında ulus devletler çağının analizidir. Lenin bu analizden kurtularak finans-kapital olgusunu çıkarmıştır. Bu, çağımızda ulus-ötesi merkezleştiren kapitalizm, şehir kapitalizmine dönüşerek emperyalizm döneminde imparatorlukları, tekelci dönemde ulusal devletleri, günümüzde ise şehir noktalarını esas alan bir dünya sistemi doğmuştur. Ve bu dünya sistemine karşı mücadele bunu anlamaktan geçer.
Yoksa bunu Amerikan emperyalizmine karşı Çin “sosyalizmi”yle mücadeleye koymak komikliğin de ötesidir. Yükselen emperyalist güç bugün Çin’dir. Kapitalizmin gelişiminde ilk aşama olan Venedik’ten ikinci aşama olarak Hollanda’ya, üçüncü aşamada İngiltere’ye, dördüncü aşamada Amerika’ya ve beşinci aşamada da Çin’e geçme modeli de dogmatiktir. Oysa kapitalizm belli merkezlerde ağlar misali finans merkezleri, teknoloji merkezleri şeklinde bir dünya sistemi oluşturmuştur. Bu anlamda Çin’e dayanarak ABD’ye karşı koymak gibi çağlar ötesinde kalmış Asyacılık ya da Avrasyacılık gibi konseptlerle politika yapılacak bir dönem değildir.
Önce en çok kullanılan kavram olan emperyalizmin ne olduğu anlaşılmaksızın, Lenin dönemindeki emperyalizmi bile tanımlayamayan, sadece eski askercil sömürgecilik dönemindeki kavramı alan ama günümüzün elektronik ortamlarındaki finansın ağ örgüsü vardır. Bunu çözümlemeden dünya sistemini anlamak ve Türkiye’de sol bir mücadeleyi savunabilmek Orta Çağ’da feodallere karşı mücadeleyle, Çin’deki toprak sahiplerine karşı mücadeleyle, Latin Amerika’daki oligarklara karşı mücadeleyi günümüze taşıyan bir komiklik içindedir, günümüzde bu yapı tamamen değişmiştir.