Dün yazdığım yazıda muhalefetin bazı kesimlerinin Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasında AKP-HDP anayasa görüşmesini şiddetli biçimde eleştirmesini beklediğini ancak Bahçeli’nin mevcut siyasi pozisyonu itibariyle bunu yap(a)mayacağını, en fazla “Bahçeli huysuzluğu” yaparak iktidarın küçük ortağı olarak devam edeceğini yazmıştık.
Grup konuşmasını dinlediğimizde, Bahçeli’nin düşük düzeyli bir huysuzluk bile çıkarmadığını ve sarayın rahat bir nefes almasını sağladığını görüyoruz.
İktidar blokunda yaşanacak muhtemel bir gerilim üzerine inşa edilmiş beklentilerin ne kadar boş olduğu, Erdoğan ve Bahçeli arasında ikisinin de işine yarayacak mutualist bir ilişki kurulduğu uzun süredir ortada. “Devletin bekası” söylemi ortak çıkarların kılıfı olmuş durumda.
Bahçeli’ye ya da MHP’ye “gerçek ülkücülüğün” ne olduğunu anlatan siyasi söylevler bu alanda “milliyetçilik” namına bir şeyler kaldığı varsayımına dayanıyor. Oysa MHP ve siyasi tabanı çok uzun süredir zaten AKP’nin yarattığı kabile düzeninin önemli bir parçası olmuş durumda ve iktidarı kaybetme olasılığı AKP’liler kadar onları da korkutuyor.
Bir insan neden hala MHP’li olur? Elbette geçmişten beri gelen alışkanlıklar, aile büyüklerinin siyasi tercihlerinin bir miras olarak kalması gibi psikolojik nedenlerle her şeye rağmen MHP’ye oy verenler olabilir. Milli Mücadele komutanlarından Rauf Orbay’ın kendisi hakkında tutuklama kararı çıkartan padişaha sahip çıkması ve “Ekmeğini yediğim adama ihanet edemem” demesi gibi bazı MHP seçmenleri de aileden MHP’li olarak kalıyor. Bu rasyonel bir davranış olmayabilir ama AKP varken MHP’ye oy vermek biraz bununla ilgili bir durum.
Diğer taraftan “ekmek” meselesi işin ekonomik boyutunu gösteren bir gerçeklik. AKP’ye katılıp büyük havuzda boğulacağını düşünen MHP’li kodaman tayfası kendi iktisadi güçlerini korumak için masonik biçimde dayanışmak zorundalar ve bunu da en iyi yapabilecekleri yer MHP gibi bir siyasi parti. Nasıl ki AKP’nin güçlü işadamları varsa MHP’nin bu boyutta olmasa da göreceli olarak güçlü işadamları var ve bunlar MHP’de bir özerk güç yaratıp kendi bağımsızlıkları üzerinden iktidarın nimetlerinden faydalanıyorlar.
Yani Devlet Bahçeli şu anda bir siyasi parti başkanı değil, tıpkı Erdoğan gibi bir şirketin patronu konumunda ve ticaretten vazgeçmek siyasetten vazgeçmek kadar kolay değil. Bırakılan pos bıyıklar, arabaların arkasına üç hilal resmi asmalar, MHP yazan plakalar taşımak gibi sembolik gösteriler bu masonik dayanışmanın bir ürünü. Masonluk da aslında ekonomik bir örgütlenmedir.
Durum böyle olunca Bahçeli’nin konuşmasında söylediği “Kılıçdaroğlu zincirlidir” ifadesi aynı şekilde kendisi için de geçerli durumda. Devlet Bahçeli zincirli bir konumdadır ve bu konum O’nun elini kolunu tamamen bağlamaktadır. Geçmişte iktidar olmadığı için kendisini rahatça ifade edebilen Devlet Bahçeli, şimdi liderlik ettiği kitleye verilen “sus payının” devamı için esaret altına girmiştir ve bu durum gündemin yarattığı ufak gerilimlerle değişmez.
Bu yüzden de Bahçeli’nin AKP’yle HDP’nin görüşmesini “doğal bulduğunu ve olması gerektiğini” söylemesi gayet “doğaldır”.
Bahçeli açısından komik olan şey ise konuşmasında AKP-HDP görüşmesini doğru bir adım olarak görürken İsveç ve Finlandiya’nın PKK/PYD’ye yönelik ılımlı yaklaşımını eleştirmesi. Adamlar çıkıp “Biz teröristle pazarlık yapmayı, müzakere etmeyi sizden öğrendik” deseler ne diyecek Devlet Bahçeli? “Teröristle görüşmeyi” sadece AKP’nin sahip olduğu bir “imtiyaz” olarak mı görüyor yoksa?