Depremde asıl öldürenin AKP rejimi ve zihniyeti olduğundan vicdanlı ve namuslu kimsenin kuşkusu yok. Devleti, en hafif ifadeyle felç edip insanları enkaz altında kalarak ya da soğuktan donarak ölüme terk eden, insanlık sıfatlarını terk etmiş, totaliter bir dikta rejimi var karşımızda.
Deprem bölgesine neden ve nasıl yardım edilmediğini, askerin neden sahadan uzak tutulduğunu, “yetki ve makam sahiplerinin” nasıl reisin keyfî emrinin gelmesini bekleyerek kitlesel ölümlere yol açtığını çokça yazdık.
Facianın daha en başında tespit ettiğimiz bir diğer gerçek ise aslında çökenin sadece binalar değil, AKP’nin inşaat “medeniyeti” olduğuydu. AKP Kabilesinin yandaş ya da doğrudan partili-organik müteahhitleri, 20 küsur yıllık iktidar döneminde, şimdi haritadan silinmiş olan şehirleri “imar” etmişti. Her ne kadar iktidar, yıkılan binaların eski binalar olduğu yalanıyla işin içinden sıyrılmaya kalktıysa da artık çağımız bu tip kuyruklu yalanların tutacağı bir dönem değil.
Artık bir şehrin, AKP iktidarından önce ve iktidarın 20. yılında çekilmiş iki uydu görüntüsünün kıyaslanması bile yalancının mumunun yatsıya varmadan sönüvermesini sağlıyor. Bir bakıyorsunuz ki küçük Anadolu şehirleri “dikey mimarî” ile iki üç katına çıkmış ve bu AKP inşaatçılığının ürünleri ise birkaç saniye içinde yerle bir olmuş. “Eski Türkiye”nin binalarıysa genellikle yerli yerinde duruyor. Tabii daha da önemlisi, buralarda oturanlar hayatta.
Peki, bu eski binaların sağlamlığı ve AKP binalarının çürüklüğündeki keramet nedir? Elbette bunda AKP’li müteahhit ekibinin çürük bina yapması birinci sıradaki etken. Fakat acaba bunları kimse denetlememiş mi? Evet denetlemiş! AKP’nin bakanlıkları ve kuruluşları, insan hayatını hiçe sayarak işlerine gelen herkesin, her yandaşın projesine onay vermiş. Sonuç ortada…
Gelelim geçmişte bu işlerin nasıl yürüdüğüne…
2013’ten önce proje ve etütlere vize verme yetkisi Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ndeydi. Dolayısıyla her iş; yetkili, bilgili, eğitimli ve diplomalı insanların gözetiminden geçiyordu. Ama bildiğiniz gibi AKP ve reisi, az önce saydığımız sıfatları taşıyan herkese düşmandır. Onlar için en tehlikeli kişiler eğitimlilerdir.
Doktorlara, öğretmenlere, öğretim üyelerine düşmanlıkları zaten ezelden beri bilinir. Ama son yaşadığımız karanlık günlerde en çok etkisi olan da başka bir eğitimli, uzman kesimimiz olan mimar ve mühendislere de aynı sebeplerle besledikleri düşmanlık oldu.

Cehaletin vesayeti!
AKP’nin 2013’ün Temmuz ayında geçirdiği torba yasanın İmar Kanunu’nda değişiklik getiren maddesi şunu söylüyordu:
“Harita, plan, etüt ve projeler, idare ve ilgili kanunlarda açıkça belirtilen yetkili kuruluşlar dışında meslek odaları dâhil başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamaz, tutulması istenemez.”
İşin eğitimli, diplomalı ehlinden alınıp bir şekilde yetkilendirilmiş partili imam tayfasına verilmesi böylece sağlanırken yandaş basın da zil takıp oynuyordu. Eğitimli insanların, bilimin söz sahibi olmasından o kadar rahatsızlardı ki mesela Yeni Şafak konuyu “Mimar ve mühendis vesayeti bitti” başlığıyla, adeta bir bayram havasında haberleştirmişti. İşte o gün yandaşların yaptığı bayram, 10 yıl sonra bugün Türk milletinin açıklanan rakamlara göre 40 binden fazla kayıp verdiği, tarihe geçen en kara günlerinden biri oldu.
Evet, AKP diktası kendi gönlünce “mimar ve mühendis vesayetini bitirdik” diye seviniyordu. Aslında bu genel olarak eğitimli, bilgili ve elbette diplomalı Cumhuriyet kuşaklarının etkisini bitirmek, yetkiyi kötülüğe ve cehalete bırakmaktı.
AKP ile birlikte Türkiye’deki rejim “cehaletin vesayeti” olmuştur.
Ve cehalet de öldürür. Bunu en acı şekliye yaşıyoruz…
Geçen hafta yazdığım “AKP’nin okul düşmanlığı” başlıklı yazımda “Eğitim varsa AKP yok, cehalet varsa AKP var. Formül bu kadar basit!” demiştim. Şimdi şunu da ekleyelim:
AKP varsa cehalet var ve cehalet varsa ölüm var…
Cehaletin vesayetine hayır!