Türkiye’nin iyiden iyiye seçim sath-ı mailine girmesiyle birlikte tartışmalar da girerek yoğunlaşıyor.
En çok tartışılan iki konu ise erken seçim olur mu olmaz mı konusu ve Erdoğan bu seçimde aday olabilir mi, olamaz mı tartışması.
İlk evvela erken seçim konusuna değinelim.
Türkiye’de erken seçim konusu her seçim yaklaştığında tartışılır. AKP de zaman zaman, kendi çıkarları icabı tabii ki, seçim takvimini erkene alır.
Muhalefet, özellikle ekonomik durumun son derece kötüleştiği şu günlerde AKP iktidarını sürekli olarak sandığa çağırıyor. İktidar kanadı ise aylardır seçimin zamanında yapılacağını söylüyor.
Peki, nereden çıkıyor bu erken seçim tartışması?
Erken seçim tartışmalarını muhalif kesimler çok seviyor. Çünkü AKP’nin bu seçimlerde kesin olarak gideceğine inanmış durumdalar ve bunun bir an önce olmasını istiyorlar.
Peki bu ihtimal ne kadar gerçekçi?
Ya da AKP bu şartlar altında erken seçime gider mi?
Hemen her gün muhalif basında erken seçim üzerine haberler, “kulis” bilgileri veriliyor. En son bugün Cumhuriyet gazetesinde Milli gazete yazarı Adnan Öksüz’e atfen bir haber vardı. Bu habere göre Erdoğan 15 Temmuz’un yıldönümünde erken seçim çağrısı yapacakmış. Erdoğan’ın aday olabilmesi için de seçim kararının alınmasını Meclis’e bırakacakmış.
Davutoğlu’na yakın Karar gazetesi yazarlarından Mehmet Ocaktan da “mantıksal olarak böyle bir yaklaşıma prim vermemekle birlikte, ekonomideki çaresizliğin iktidarı erken seçime mecbur bırakacağını” yazmış.
Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir iktidar partisi, ekonomi bu kadar kötü durumdayken kendi isteğiyle seçime gitmez. Zaten Erdoğan’da her seferinde seçimin zamanında olacağını tekrarlıyor.
Ekonomik göstergeler iyi ya da makul düzeyde olsaydı, yani Nebati’nin dediği gibi 6 ay sonra gözümüzü Harikalar Diyarı’nda açsaydık, o zaman sonbaharda bir erken seçim ihtimali olurdu. AKP, yaz aylarında yaşanan ekonomik rahatlamanın meyvelerini sonbaharda toplamak isteyebilirdi. Ancak ekonomide “düzelme”, 2023 yılı baharına kaldı.
***
Türk Solu’nun yeni sayısında Gökçe Fırat’ın yazdığı “Enflasyon, büyüme ve seçimler“ başlıklı yazıda, büyüme rakamları ile seçimler arasındaki ilişki ile ilgili bir analiz var, herkese okumasını tavsiye ederim. Gökçe Fırat’ın yazısındaki şu bölüm, bizim tartışmamıza da ışık tutacaktır:
“Büyümenin arttığı dönemlerde milli gelir artar, işsizlik düşer, ekonomik canlılık vardır, büyümenin düşmesi ise milli gelirde düşüş, iflaslar ve işsizlik demektir. Böylesi bir dönemde hiçbir iktidar seçim yapmak istemez. Ve bu nedenle iktidarlar her seçim öncesinde ekonomiyi büyütecek iktisadi genişleme politikaları izlerler.
Yani: Önümüzde seçim var ve AKP büyümeyi arttıracak adımları atıyor çünkü ekonomik küçülmede seçimi kaybedeceğini biliyor. Daha önceki her düşüş ve yavaşlamada seçimleri kaybetti çünkü.”
Nebati’nin “enflasyonu düşürmek için sert tedbirler almak yerine büyümeyi tercih ettik” sözlerinin hikmeti de burada aranmalı.
Yani, ekonomik göstergeler, Erdoğan’ın seçimi kazanmasını sağlayacak seviyeye gelmeden kimse erken seçim beklemesin, herkes seçimin zamanında olacağına göre hesabını yapsın.
***
Gelelim Eroğan’ın aday olup olamayacağı konusuna. Erdoğan, geçenlerde “Cumhur İttifakının adayı benim” diye açıklamada bulundu ve Kılıçdaroğlu’na da 6’lı masanın adayını açıklaması çağrısında bulundu.
Bu elbette Kılıçdaroğlu’nu gaza getirmek için yapılmış basit bir açıklama değildi. Erdoğan önümüzdeki seçimlerde de iktidar bloğunun adayı olarak oy pusulasındaki yerini alacak.
Erdoğan’ın adaylığı üzerinden yapılan tartışmada öne çıkan bir husus var ki, muhalefetin kendi kendini nasıl da güzel kandırdığını çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor. O husus, Erdoğan’ın adaylığının hukuken mümkün olmadığı konusu.
Konunun garabet kısmı ise şu ki, aynı kesimlerin Türkiye’de hukukun olmadığını, Türkiye’nin bir tek adam rejimiyle yönetildiğini söylemeleri.
Türkiye’de bir tek adam var ve bu tek adam seçimlerde “aday olacağım” diyor ama muhalefet “hukuken aday olamazsın” diyor. Muhalefetin gerekçesi mantıken doğru görünüyor ama aynı muhalefet hukukun tek adam tarafından yok edildiğini de söylüyor. Tek adamı, tek adamın yok ettiği hukuk mu engelleyecek?
Muhalefet gerçekten hukuk kurumu içerisinde ya da YSK’da Erdoğan’ın adaylığını engelleyecek birileri olduğunu mu düşünüyor?
Hani şu bildiğimiz YSK’dan bahsediyorum;
Üyelerinin tamamını Erdoğan’ın atadığı YSK.
1,5 milyon mühürsüz oyu sayan, kabul eden YSK.
İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerini yenileyip, ilçe belediye seçimlerini yenilemeyen YSK.
İmamoğlu’nun aday olamaması için siyasi yasak isteyen YSK.
Hâlâ bu YSK’dan, hukuk kurumunun Erdoğan’ı engelleyeceğinden umudu olacak kadar safsa muhalefet, şimdiden hepimize geçmiş olsun.
Erdoğan gibi bir karakterin, seçim karanını Meclis’e bırakacağına da, yerine başka birini aday göstereceğine de, kaybedeceği bir seçime gireceğine de ben şahsen inanmıyorum.
Muhalefetin de bir an önce saflığı bırakıp Erdoğan’ı nasıl yeneceklerini konuşmaya başlamalarını diliyorum.