Verimli Hilal’in kuzeydoğu kolundan Mezopotamya’dan göçen Abram (İbrahim), eşi Sara ile Mısır’a gelir ve yerleşir fakat çocukları olmaz. Bunun üzerine Abram’ın Hacer isimli bir kadından İsmail isimli bir oğlu olur. İsmail, Arapların atası olarak karşımıza çıkar. Arap-Yahudi ayrımının temelinde bu olay vardır. Daha sonra Abram’ın 80 yaşına gelen Sara’dan da bir oğlu olur. Bu kutsal bir işaret olarak kabul edilir. Bu oğlunun ismi ise İshak’tır.
İshak, Sara’nın akrabalarından bir kız ile evlenir: Rebeka. İki oğulları olur. Büyük olan Esav’dır ve peygamberlik hakkı onundur. Diğer oğlu ise Yakup’tur. Esav, Rebeka’ya göre bir hata işler, bugünkü Filistinlilerin ataları olan Palest dediğimiz, Tevrat’ta Hitit diye geçen kıvırcık saçlı, esmer tenli bir kızla evlenir. Palest denilen halk, kuzeyden Ege’ye gelen ve oradan Filistin’e kadar yerleşen bir halktır. Rebeka bu durumu kabul etmez ve İshak, yaşlandığında peygamber olarak Esav’ı kutsamak ister. Fakat Rebeka’nın çeşitli hileleriyle Yakup kutsanır. Hilelerden biri, Esav sırtı kıllı bir çocukken İshak’ın kılları yoktur. Annesi sırtına bir keçi postu giymesini söyler. Esav kutsanmak için geyik avlamaya gitmiştir. Geyik gelmeden önce bir keçi keserek Yakup’a kendisini Esav gibi göstermesini söyler. Yakup bu şekilde kutsanmış olur. Buna kızan Esav’dan korkusu nedeniyle annesinin memleketi Harran’a dayısının yanına gider.
Rebeka’nın dayısının kızlarının büyüğü Lea, küçük kızı ise Rachel’dir. Yakup, Rachel’le evlenmek isteyince “yedi yıl çalışırsan kızımı veririm” demiştir. Evlendiği gece gelin olarak karşısında Lea’yı bulur. Yedi yıl daha çalışıp Rachel’i alacaktır. Rachel ve Lea’nın yardımcılarıyla birlikte Yakup’un dört karısı 12 çocuk doğurur. İsrailoğulları olan 12 kabile bu şekilde ortaya çıkar.
Diğer taraftan, peygamberliği asıl hak eden Esav ise Palestin (Filistin) halkının atası olur.
İsraillilerle Filistinlilerin ortak atası olan Abram birinci kuşaktır. Bir kolu, Hacer’den doğan İsmail ile Araplar oluşur. Diğer kolu İshak’ın Rebeka ile olan iki oğlundan büyük olanı Esav’dan Palestler, küçük oğlu Yakup’tan ise 12 İsrail kabilesi doğar.
Bu tarihsel olguyu gördüğümüzde karşımıza Filistinlilerle Yahudiler arasındaki çatışmanın kökleri iki kardeş, yani Esav ile Yakup arasındaki çatışmaya dayanmaktadır.
Buradan günümüze geldiğimizde, Gazze Şeridi Palestlerin kıyıda yer aldığı bölgedir. Bugün için Gazze Şeridi’nin önemi Akdeniz’de Mısır ile İsrail’in en güney kıyısında olan bir kıyı şerididir. Genişliği çok dardır ancak uzundur. Mısır’la bağlantıyı oluşturan bir alandır.
Aksa Tufanı saldırısı, Mısır’daki tünellerden ve paramotorlarla uçularak, İran’dan ve Suriye’den desteklendiği ileri sürülen bir hazırlıkla, aniden binlerce füzenin atılması ve paramotorlarla Gazze’nin doğu kenarındaki Yahudi yerleşim bölgesine yapılan saldırıdır. Bu da İsrail’in stratejik olarak cevap vermesi gereken bir konudur.
Taktik olarak İsrail, Hamas’ın yaptığı bu saldırıyı beklediği gibi, hazırlıklı olarak karşı saldırıyla tarihsel olarak Palest halkının son yaşadığı alanlardan da sürülmesini planlamaktadır. Bunun yakın tarihteki örneği, Habaş, Havatme ve tabii ki FKÖ lideri Arafat’ın önderliğini ayaklanmayla, sol bir ayaklanma olarak yaşanmıştı.
Kuzeydeki Filistinlilerin Ürdün’e, oradan da Cezayir’e sürülmesinin deneyimini yaşayan İsrail, aynı şekilde Akdeniz kıyısındaki Gazze Şeridi’nde bulunan Filistinlilerin bu bölgeden sürülmesi stratejisini hedeflemektedir.
Bunun gerçekleşebilmesi için denizden Amerikan Deniz Kuvvetleri’yle yapılan baskıyla, Gazze Şeridi’nin süpürülerek Filistinlilerin çöle doğru sürülmesi gerekmektedir. Bu, Filistinlilerin giderek doğuya, Ürdün’e doğru sürülmesidir. İkinci seçenek Mısır’a geçmeleridir. Üçüncü seçenek ise Mavi Marmara’nın tersi yönde, Filistinlilerin Suriye olayındaki gibi Türkiye’ye hicret etmesidir.
Benzer olay tarihte Musa ve kardeşinin Mısır’dan sürülmesidir. Marks’a göre de bu halk cüzzamlı veya bir hastalıklı olduğu için Mısır tarafından çöle sürülmüştür. Mısır’dan sürülerek İsrail’e gelen Musa sonrası Yahudiler, daha sonra bölgeden iki kez daha sürülmüştür. Birincisi Nebukadnezar sürgünü, diğeri ise Romalıların sürgünüdür. Sürgün olayı İsrail düşüncesinde doğal bir olgudur. Filistinliler buradan sürülmelidir tezi, bu şekilde İsraillilerin tümünün zihninde yer almaktadır.
Küresel strateji açıdan baktığımızda ise İran’ın Şii Hilali olarak Irak ve Suriye üzerinden Hizbullah ve Haşdi Şabi ile Akdeniz’e uzanan bu koridor, aslında Sünni bir örgüt olan Hamas’ın en büyük destekçisidir. İran, devrimi yayma politikasıyla Hamas’la işbirliği içindedir. Sünni Arap ülkelerinin Hamas’la ilgisini kesmiş olmasına karşılık en büyük destekçi İran’dır.
Diğer taraftan, PYD/PKK’nın Suriye’deki konumu aslında İran’ın İsrail’e giden yolunun yani Şii Hilali’nin önünde bir engel olarak örgütlenmiş bir yapıdır. ABD’nin denizden gelmesi ise Gazze’nin boşaltılması ve tecridini engellemek isteyenlere karşı bir gözdağıdır. Diğer taraftan ise Çin’in İran ile yaptığı işbirliğine karşı ABD burada İsrail’i destekleyerek, İran-Çin koridorunun Akdeniz’e ulaşmasının önünü kesmek istemektedir. 5 bin yıllık stratejik hedef ile güncel strateji birbirini üzerlemektedir.
Bu olguya diğer bir boyut da gaz yatakları üzerine yaptığımız çalışmalarda, Akdeniz’den Girit üzerinden giden bir boru hattının mümkün olmayacağını önceki yazılarımız ve kitaplarımızda 20 yıldır vurguluyoruz. Mısır delta gazının doğu kenarı Gazze’ye doğru gelirken, kuzey kenarı ise Kıbrıs’a ve onun doğusunda Leviathan doğalgaz sahası olarak İsrail karasularına düşmektedir.
Bu nedenle, Gazze de İsrail’in Akdeniz’de mutlak gaz egemenliği için Güney Kıbrıs ve Mısır’la çatışma içinde ya da iş birliği içinde olmalıdır. Bu bölgedeki gazın en potansiyelli alanı Gazze açıklarıdır. Bu da Gazze’yi ayrıca stratejik bir hedef haline getirmektedir.
Mısır ile İsrail arasına bir kama gibi giren Gazze Şeridi’nin ve açıklarındaki deniz bölgesinin İsrail tarafından bırakılması mümkün değildir.
Türkiye açısından önemi ise Libya ile yaptığımız karşılıklı kıyı anlaşmasına benzer bir anlaşmayı Gazze ile yapma noktasındadır. Bu da, Girit ile Kıbrıs arasından geçen ve Gazze’ye ulaşan bir kuşaktır. Bu boyutuyla, Gazze’deki gaz yatakları hem bölge ülkelerinin hem İsrail’in hemde Türkiye’nin ilgi alanında olan yataklardır.
Yakup’un 12 oğlunun oluşturduğu İsrail kabileleri, anaerkil 12 büyük kabileyi temsil etmektedir. İsrail bir sentez isimdir. 12 kabileden bir tek Yahudi kabilesi kalmıştır. Nasıl ki, Yunanistan’da küçük bir kabile olan Grekler, bütün Yunanistan için tarihsel bir uydurma isim olarak verilmekteyse, Yahudi de böyle uydurma bir tarihsel kökendir.
Renkli haritada gördüğümüz gibi Yahudilik iki kola ayrılmıştır. Judah Krallığı ve onun kuzeyindeki İsrail Krallığı. İsrail Krallığı’nın konumuna baktığımız zaman, Suriye’ye, Lübnan’a ve Güneydoğu Anadolu’ya kadar uzanmaktadır. Çöl tarafında ise iki krallık vardır. Moab Krallığı ve Edon Krallığı. Bunlar ise Tevrat’a göre Lut’un kızlarından doğan halk olarak dışlanmış halklardır. Batıda ise İshak’ın oğlu Esav’ın Hititli karısından doğan Palestler vardır.
Kuzeydeki İsrail kabileleri, bugün İsrail isminin alınmasının nedenidir ve genel olarak Türkiye’ye kadar uzanan bir toprak talebinin de tarihsel kökeni burada aranmalıdır.
Tevrat’ta, Palestleri ve Arapları dışlayan bölümler vardır. Bu anlamda, bu ayrımcılık dinsel teolojide vardır ve Lut kabilelerinin de dışlandığı noktada Judah kabileleri kutsal kabileler olarak ortaya çıkmaktadır. Süleyman ve Davut, bu Judah kabilelerinin kralları olarak Yahudi tarihinin sembolleridir.
ABD açısından diğer bir küresel stratejik önlem ise Çin ve İran’ı, Hizbullah ve Haşdi Şabi ile ittifak halinde olan Hamas ile oluşturacağı ekseni, Akdeniz kıyısında frenlemektir. Gazze, Akdeniz kıyısında bulunduğu için bu stratejinin hedefi konumundadır. ABD, YPG/PKK’nın, Suriye’nin, Irak’ın, Haşdi Şabi’nin, Hamas’ın, Hizbullah’ın Akdeniz’e uzanımını engelleyemeyeceğini düşündüğü için bu ekseni ancak İsrail engelleyebilir yaklaşımıyla ABD mutlak desteğini sunmaktadır.
Son bir not olarak, Filistin’deki emperyalizme ve İsrail’e karşı yapılan mücadelenin demokratik sosyalist önderleri Habaş ve Havatme’nin örgütlerine Türkiye’deki devrimciler de bir dönem katılmıştır. Bunun en bilindik örneği ise Deniz Gezmiş’tir.