Genellikle AKP için tekrar edilen “anlatacak hikâyeleri kalmadı” yorumu, Kılıçdaroğlu’nun dünkü konuşmasını da pekâlâ tanımlar vaziyette.
Anlattıkları içinde bilmediğimiz tek bir şey vardı o da ismini vermediği bir yandaş gazetenin CHP aleyhine internet reklamlarına 30 milyon lira ayırmış olması.
Eee… Ne olmuş? Bugünün şartlarında kim şaşırıyor buna?
21 yıl ortada, Saray ortada, Rende binası ortada, her şey ortada. Ayrıca gazetenin ismini verse ne olacak? Utanıp yerin dibine mi girecekler?
Ne var ki Meclis grubu ile birlikte partililerin sık sık alkışlarla kestiği “böyle bir şey olabilir mi” tadındaki tüm bu bayat şikâyetname, geçen haftakiyle aynı yere, istifa etmemeye varıyor. Belli ki genel strateji, önümüzdeki yerel seçimlerde büyükşehirleri de kaybetmek.
Kılıçdaroğlu’nun konuyu bağlayıp getirirken kullandığı cümle bile son derece bayat ve ucuzdu:
“Bütün bu anlattıklarım hangi tabloda olduğumuzu gösteriyor. Nerede olduğumuzu gösteriyor.”
Geçen haftaki “sondan bir sonraki” toplantıda Kılıçdaroğlu, gemi ve kaptan alegorisiyle kendini dayatmaya devam etmişti. İşte, “sondan iki sonraki” bu toplantıda da kendini dayatmaktan vazgeçmediğini görmüş olduk.
Ama Kılıçdaroğlu, bu sefer kantarın topuzunu hepten kaçırdı:
“En zor koşullarda Türkiye’yi aydınlığa çıkarmak tarihin bize yüklediği bir görevdir. Açık ve net söylüyorum, değil 6’lı masa, Türkiye’nin aydınlığa çıkması için gerekirse 16’lı masa kuracağım. Yeter ki Türkiye’yi aydınlığa çıkaralım. Bu Düyun-u Umumiye kabinesini mutlaka ama mutlaka göndereceğiz. Bunun onuru 25 milyon kişiye ait olacak.”
Demek ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2014’teki “tıpış tıpış” sözü basit bir talihsizlik eseri değildi. Bu sözleri duyunca ilk olarak aklımdan geçen, bu tespit oldu.
Tarihin demokratlara verdiği görev, yenilgi ânında istifa ederek şeref ve haysiyetini korumaktır. Ama paçasından demokrasi akan “Demokrat Dede” herhalde bu görevden muaf!
Adam o kadar demokrat (!) ki, 6’lı masa denen çadır tiyatrosuyla bile gurur duyuyor. 6 değil gerekirse 16’lı masa kuracakmış. Yuh artık!
Kılıçdaroğlu’nun gurur duyarak anlattığı 6’lı masa, aslında Türk siyasetinin en utanç verici şantaj masasıydı. Toplam oyu %1 etmeyen 4 cumhuriyet düşmanı partiye listelerden neredeyse %100 isabetle Meclis sandalyesi dağıtıldı. Rüşveti alanlar, masada tuzağa düşürülen İyi Parti’ye Kılıçdaroğlu ismini dayattı. 3-6 Mart krizi, Akşener’in bu tuzağa gecikmiş müdahalesinden ibaretti.
İşte tam bu noktada, Kılıçdaroğlu’nun rüşvet-şantaj siyasetiyle TBMM’ye giren Gelecek Partili Selçuk Özdağ’ın çıkışı, her şeyi özetliyor. Dün Sözcü TV’de Deniz Zeyrek’e konuk olan Özdağ, Muğla’da CHP listelerinden seçtirilen bir Fetullahçı eskisi. Şimdi diyor ki, Kılıçdaroğlu gitmesin. Yerel seçimlerde de CHP’nin başında olsun.
Anlıyoruz ki, 6 değil gerekirse 16’lı masa kurmak, basit bir retorik ayrıntı veya dil sürçmesi değil. Ve Özdağ gibileri de bunun tamamen farkında. İslamcıların bakış açısı, domuzdan kıl koparmak. Rüşvet zaten helal çünkü CHP, dârülharp! Karar tayfasının günlerdir zil takıp oynaması, CHP medyasını aratmamacasına Kılıçdaroğlu güzellemesi yapması niye sanıyorsunuz?
Belki şimdilik İzmir’i değil ama mesela bir Bolu’yu Babacan’a, bir Aydın’ı Davutoğlu’na bırakmak, daha başka bazı gerici yobazlara da birkaç ilçe belediyesini vermek, emin olun şimdiden Kılıçdaroğlu’nun masasındadır.