Öfke, tiksinti, nefret, korku, üzüntü, arzu, aşk, mutluluk ve sevinç, insanı rakipsiz ve tek kılan duygu biçimleridir. Bizler bu duyguları toplumsal birlikteliğimizden edindiğimiz tepkilere göre yaşar ve karşımızdakilerle paylaşırız. Bir beklentinin sonucunu muştulayan bir haber; dönmesini arzuladığımız sevgilimizin sarılan kolları; iş başvurusundan aldığımız evet yanıtı; saymakla bitmeyecek bu güzelliklerin yaşanmasıyla doğan mutluluğu başka nasıl anlatabiliriz? Paylaşarak! Yakın-uzak, aynı duyguları paylaşanların tek bir ortak eylem biçimi vardır, o da sevinmektir.
İstenilen şeye ulaşmaktan doğan büyük coşku, hoşnutluk duygusu olarak tanımlayabildiğimiz sevinçler, bizleri öylesine bir mutluluğun koynuna sokar ki o anların kontrolsüzlüğü, hepimizi eşitler; vali ile bakkal, işverenle emekçi halay çekebilir! İnsanlar arasında kişiliğin ve makamların sorun yapılmadığı belki de tek eylem biçimi sevinmektir. Ayrıca sevinmek salt insana özgü olmayıp; mama verilen bir kedinin de sevindiğini görerek bizler de sevinebiliriz.
Kitlesel sevinmeler azdır…
Kanıksadığımıza güleriz; seyrekleşen başarılar olduğunda yerimizde duramayız sevinçten… Hepimizin böylesi sevinçleri olmuştur. Bitirdiğimiz okullarda kep atmışızdır. Aldığımız eğitimin bizlere kazandırdığı sorumlulukla, keplerimiz neyi simgeliyorsa tutup havaya atmış, gururla yükseldiğine bakmış, sonra başımıza giymişizdir.
Kara Harp Okulu’nun bitirme töreninde yaşananlar da aynen budur. “Mustafa Kemal’in Askerleri” olmakla övünen bu teğmenlerin sevinçleri ve yaptıkları haklı kılıçlı eylem, bizlerin okulda attığımız kep denli masum ve doğaldır. Ailelerinin, komutanlarının önünde gururla kılıçlarını çekip sevinmek suç ise, onların kılıç takmalarına izin verenler suçlanmalıdır!
Türk genci için askerlik, doğmak ve ölmek denli kutsaldır. Kılıç ise yüz yıllardır bizim silahımızdır, onurumuzdur, gücümüzün simgesidir. Kısaca kılıç o teğmenin namusudur; çekmesi de, sallaması da Türk’e ve Türkiye’ye gözlerini diken düşmanlara gönderilen anlamlı bir mesajdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne darbeci diyenlere de buradan seslenmek istiyorum. Ordumuzun 50’den bu yana kullanıldığı, ABD’leştiği, NATO’nun askeri durumuna getirildiği ne yazık ki doğrudur! Birilerinin “Bizim çocuklar” demesini unutmayalım, fakat bu ordunun içinde hâlâ “Atatürk’ün Askerleri” çoğunluktadır. Karşı devrimcilere, vatanı bölmek isteyenlere karşı en güvendiğimiz siperlerdir onlar… Günde bir somun ekmekle kurtuluş savaşı kazanmış Mehmetçiği ve bu kutsal kurumu vatan sevgisiyle, Atatürk’e ve devrimlerine duyduğu bağlılıkla sınamayın! Belindeki kılıcını Türk Ordusu’na katılmanın sevinciyle havada sallayan bu teğmenler Türkiye Cumhuriyeti’nin gururudur. Onlar parlayan zihinleriyle, aydın ilerici kişilikleriyle, en az sevdiğiniz ve toz kondurmadığınız İmam Hatip’li gençler denli Türk’türler! Ellerinde Kur’an, dillerinde tekbir, başlarında takkeyle sokaklarda dolaşan tarikatçılardan ölçülemeyecek denli daha vatanseverdirler ve gerektiğinde can vermeye hazırdırlar.
Evet, o kılıçlar gerektiğinde kınından çıkar! Atalarımızın kan dökerek aldığı bu topraklara birileri göz koyduğunda, Cumhuriyet’e ve Atatürk’e ihanet ettiğinde, halkına zulüm yaptığında, özgürlüğümüzü ve onurumuzu yerle bir etmeye yeltendiğinde, o kılıçlar elbet eller üzerinde yükselecektir! Sevinmeliyiz; Atatürk’ün gençliğe duyduğu güven bugün de yerli yerindedir. Büyük Önder’in gençliğe öğüdüne bir kez daha burada yer vermek istiyorum izninizle…
“Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet’ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!
ATATÜRK (20 Ekim 1927)
Atatürk ve kazanımları asla unutulmaz…
Atatürk’ün bu söylemi salt Türk gençliğine, Türk Ordusu’nadır. Geride Cumhuriyeti ve devrimlerini koruyacağına güvendiği hiçbir arkadaşı da olmamıştır. İşte kılıçlarını çekip Kara Harp Okulu’nu bitirmenin haklı gururu yaşayan askerler, onun işaret ettiği Türk gençliğidir; bu halkın evlatlarıdır. O kılıçlar çekilmeseydi, asıl o zaman bir sorun var demektir! Öylesi bir eylemsizlik, gençliğin ve ordunun Atatürk’ü unutmuş ya da Atatürk’ün onlara unutturulmuş olması anlamına gelirdi!
Demokrasilerde her devlet kurumunun bir saygınlığı olduğu gibi, siyasetin dışında kalmaları gibi özellikleri de vardır. Eğitim, sağlık, adalet, toplum güvenliği ve ordu, iktidarların “davalarına” göre şekillenemez! Devlet politikası ile siyasal iktidarların politikaları örtüşmese de siyasilerin devletin kan damarlarına bay-pas yapması o demokratik ülkelerde düşünülemez bile! 22 yıldır başımızdaki iktidar-devlet bütünleşmesi, Türkiye’yi adını bildiğimiz ancak tam olarak dillendiremediğimiz bir sistemi dayatmaktadır. Bu atmosferde ne sevinçler, ne hak aramalar, ne üzüntüler tam anlamıyla yaşanamamaktadır. Toplum tepkisini içine gömmekte, sevinçlerini yansıtacak eylemleri korkarak yapabilmektedir.
Emekçilere, memurlara, sendikalara, meslek kuruluşlarına Taksim yasaktır! Pahalılıkla savaşan halkın yürümesi yasaktır! Adaleti arayanlara gözyaşları yasaktır! Öğrencilerin sorunlarını anlatması yasaktır!
Kadınları sokak ortasında öldürenlerin silahları ise yasaldır! Tarikatların toplantı, propaganda ve ellerde Kur’an’la yürüme hakları yasaldır! İlkokullarda sorgulama yeteneği olmayan yavrulara din dersleri yasaldır! Parası olana arazi, koy, deniz, orman yasaldır!
Pekiyi kimler çok seviniyor, kimler çok eziliyor ülkede?
Okullarını başarıyla bitiren Atatürk’ün Askeri teğmenler sevinemiyor, ormanlarda altın bulanlar seviniyor! Yakında umarım sevinçlerin bir genelgesi yayımlanır, halkımız ve gençliğimiz nelere sevinç duyacaklarını öğrenir; sorun da ortadan kalkar!
Size yaraşan, sevinçlere ortak olmaktır…
Sayın Devlet Başkanım, bırakalım korkutmayı, paylamayı… Bir zamanlar futbolcuydunuz… Sakatlıklar yaşadınız, goller attınız, hiç üzülüp sevinmediniz mi?
Arkadaşlarınızın omuzlarında yükselmediniz mi?
Yaşamınız başarılarla dolu ve sevinçlerin her türlüsünü tatmanın bir olgunluğu ve deneyimi sizde çoktur, bilirim… Milliyet’te yeni yetme bir muhabirken sizi izlemiştim. Bırakalım Sayın Başkanım bu gençler de okullarını bitirmenin sevincini çocuklarına gururla anlatsınlar. Kılıçlarını çekerek zıplayan teğmenlere devlet büyüklüğünüzün “büyüklüğünü” gösterin.
Evet; çekilmiş kılıçlar sizleri rahatsız etmiş olabilir, nedeni nedir bilemiyorum; bir dahaki törenlerde subaylık yemini gibi kılıcı da yasaklarsınız sorun biter!
Sizlerin ve tabanınızın Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtişamıyla gurur duymanız ünlüdür. Bu haklı övüncünüzün birinci nedeni Yeniçeri askerlerinin başarılarıdır. Osmanlı’yı küçük bir beylikten imparatorluğa taşıyan bu ordu, kılıcıyla ve mehteriyle dünyayı titretmişti. Günü geldi, Yeniçeri askerine katliam yapıldı tarihe gömüldü, işte o zaman Osmanlı’nın hükmü kalmadı.
Ordusundan kuşku duyan devletlerin güvende kalması ve bağımsızlığını koruması düşünülemez. Yeni bir “Yeni Düzen” düşünülmediğine göre ordumuzun gözbebeği Kara Harp Okulu’ndan çıkan teğmenlere saygı ve sevgiyle yaklaşmamız yanlış olmaz kanısındayım. Siz, Devlet Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yakışan da budur.
Lakin teğmenler hakkında alacağınız yanlış bir karar sonrası halktan hiç kimse size “iyi yaptınız” demeyecektir, size bağlı olanlar dışında!
Bir şehit tabutunu kollarıyla saran ananın yaşadığı acı ile bir teğmenin çılgın sevinci elbet terazide tartılacak denli anlamsızdır. Ana acısının tanımı ve ölçüsü yoktur. İsteriz ki tüm insancıl duygular, bu uç duygular gibi özgürce yaşansın.
Ne olmuştu?
Kara Harp Okulu bitirme törenlerinde 960 teğmen ant içti. Bu teğmenlerden 400’ü törenin ardından kılıçlarını çekerek bir araya geldi ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganı attı ve “Subaylık Yemini” ettiler. Oysa bu yemin 2016 yılında kaldırılmıştı. Subaylık Yemini’ndeki “laik,demokratik Cumhuriyet” ve “karşılarında bizi bulacak”, “kılıçlarımız keskin ve hazır olacaktır” gibi sözler yönetimi rahatsız etti. Devlet Başkanı Erdoğan da “gereğinin yapılacağını” belirtti.