Amerikan emperyalizmi Irak’a çok güçlü bir orduyla saldırıp zayıf bir halkı tarihten silerken, yarattığı sosyo-psikolojik bir propagandayla “çok kuvvetli Irak”, “çok kuvvetli Saddam”, “Atom bombası var”, “İstanbul’u bile vurabilir” gibi söylemler kullanmıştı. Halbuki gerçek tam tersiydi. Bu “düşmanı çok güçlü gösterme” propagandası, saldırının vahşiliği ve haksızlığını saklamak ve yapılan kıyımı iki ordunun savaşması şeklinde gösterme amacıyladır.
Bunun tersi de, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde ortaya konan bir tiyatro olmuştur: Çok kuvvetli Rusya, çok zayıf Ukrayna. Göremedikleri Rusya ordusunun İkinci Dünya Savaşı’nın teknik düzeyinde devleştirilmiş bir ordu olduğuydu. Klasik Sol söylemle, “ayakları kilden bir dev”dir. Ukrayna ise modern silahlarla, Javelin’ler, Stinger’lerle donatılmış bir ordudur. Televizyonlarda bugün konuşanlar, “3-4 günde Kiev’in bir uçundan girip öbüründen çıkar,” diyorlardı.
Günümüzde de, bu anlamda İsrail ordusunun çok beceriksiz ve güçsüz olduğu, Hamas tugaylarının ise tüneller aracılığıyla savaştığı, çok kuvvetli olduğu, İsrail ordusunun aylardan beri Gazze’ye giremediği, yüzlerce tank kaybedip yüzlerce esir ve ölü bıraktığı sürekli vurgulanmaktadır. Bu acaba psikolojik olarak görünürde İhvancı düşünceyle Hamas’ı överek kuvvetli görme arzusundan mıdır yoksa Hamas’ın İsrail için çok tehlikeli olduğu söylemini güçlendirmek için midir?
Bu söylemler, aslında İsrail’in saldırısını meşrulaştırmaktadır.
Halbuki İsrail, Gazze’yi tümüyle yerle bir etmiştir. Böyle bir gücü zayıf bir ordu olarak tanımlamak gerçeği çarpıtmaktır. Bu söylemler, iki üç ay sonra tüm Gazze’yi silip süpürüp Gazze halkını bölge dışına atma projesine de uluslararası bir meşruiyet kazandırmaktadır.
Örneğin, Hamas’ın tünelleri söylendiği gibi İsrail’e çok zorluk çıkartan mükemmel inşa edilmiş bir sistemse, Gazze’nin kuzey sektöründeki insanlar İsrail bombardımanı altındaki evlerinde ölmek yerine bu tünellerde saklanmalıdır. Hamas’ın tünelleri, Ukrayna metrosu gibi bombardımandan kaçan sivil halkın saklanıp canını kurtaracağı sığınaklara dönüşebilir. Böyle bir durumun olmaması, tünellerin söylendiği gibi bir altyapı olmadığını da göstermektedir.
Neticede, Gazze’ye elektrik gitmemekte, enerji bulunmamakta, hatta yiyecek, içecek bile girememektedir. En modern silahlar bile olsa, yiyeceğin olmadığı bir ortamda savaşmanın mümkün olmadığı bir gerçektir. Hamas’ın çok güçlü olduğu söylemleri aslında Filistinlilerin yok olmasına giden bir sürecin yollarına taş döşemektedir.
El Fetih’in Şatilla kamplarında yok edilmesi sonrası, Filistinlilerin Cezayir’e kitlesel göçü, aynı şekilde Hamas’ın etki alanındaki Filistinlilerin de ya Hamas’ın devreden çıkarılması ve İsrail’in mutlak yönetimine girmesi ya da Mısır’a geçmesi ya da Türkiye’ye gelmesi şeklinde sonuçlanacaktır. Yaralıların Türkiye’ye getirilmesi yönündeki ifadeler giderek Türkiye’ye kitlesel bir göçe evrilecektir. Böylece Mavi Marmara Gazze’ye yardım götürmek yerine, Gazze’den Filistinlileri Türkiye’ye getirme görevini yapacaktır.
İsrail’in Gazze bombardımanını çok benzeri, Halep-Hama-Humus hattındaki Sünni Arap-Türk halkının tarihsel şehirlerini bombardımanla yerle bir edilerek tümünün Türkiye sınırına doğru sürülmesiyle gerçekleşmişti. O dönem de Suriye’deki bu bombardıman, “terörizme karşı mücadele” adı altında lanse edilmişti.
Açlık, susuzluk ve hatta kefensizlik içinde kalınan bu süre uzadıkça, Gazze’deki insanar da tüm dirençlerini yitireceklerdir. Halep-Hama-Humus’ta yaşananlar Gazze’de de yaşanacaktır.
Bir şehri boşaltmak ve şehirdeki insanları süpürme strateji ve taktikleri, şehir içine girerek ev ev şehir savaşı vermek değildir. Ne Suriye’deki Halep’te ne Ukrayna’daki Mariupol’de ne de şimdi Filistin’deki Gazze’de şehri ele geçirmek stratejik hedef değildir. Hedef, şehrin tümüyle yaşanılmaz hale getirilmesidir. İsrail’in de şu an yaptığı budur.
Acelesi olmayan İsrail, bombardımanı devam ettirerek, tüm Gazzelilerin canını kurtarmak için tünelleri kullanarak Mısır’a kaçmalarını hedeflemektedir. İsrail taktiksel olarak Hamas’la karşı karşıya gelmektense Gazze’nin yerleşik halkını kaçırmayı hedeflemektedir. Halep’te göç etmeye zorlanan Sünni Arap ve Türklerin yerine Nusayriler yerleştirilmişti, Gazze’yi terk eden Filistinlilerin yerine ise Yahudiler yerleşecek.
Yaralı Filistinlilerin Türkiye’ye getirilmesi ise kontrolsüz bir süreç başlatacaktır. Eskiden Filistin’den Cezayir’e giden gruplar, bugün dünyada dolaşan tüccarlara dönüşmüştür. Bu anlamda, Türkiye’ye gelenler, Filistin sempatisiyle tüm dünyaya geçebilecekleri umudunu taşımaktadır.