Gerçek, bir tülle örtülmüş bir heykel ise, o heykellin tasavvuru kişinin beynindeki olguyla şekillenir. Bunun çok ilginç bir örneğini, Küçük Prens romanında görürüz. Yazar, çocuğa bir dizi koyun resmi gösterir ama çocuk hiçbirini beğenmez. Sonra bir sandık getirir. “Bu nedir?” diye sorunca Küçük Prens, “Kuzu bunun içinde. O senin kuzun. Senin tasavvur ettiğin şekilde” diye yanıt verir.
Bu anlamda, politik analizlerde de gerçekleri görürüz ama onun ayrıntısını ancak tasavvurla ortaya koyabiliriz.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yazdığım yazılarda Sırrı Süreyya’nın “Bir oy Piro’ya bir oy Siro’ya” siyasetini eleştirmiştim (Burada “Piro”, Anadolu Aleviliği ve Kılıçdaroğlu’nu, “Siro” ise HDP’yi ve Kürtleri simgelemektedir. Bunun ayrıntıları için önceki yazılarıma bakabilirsiniz.) Antik Aleviliğin PKK’lıların iddia ettiği gibi Kürtlükle bir bağı olmadığını, aksine Orta Asya Türk kimliğinin bir göstergesi olduğunu vurgulamıştım.
Daha önce yazdığım “Kürt ‘Kim’liği” ve “Güneydoğu Kimin Yurdu?” gibi kitaplarımda Kürt tarihi üzerine yanlış tezleri de defalarca kez çürütmüştüm.
“Piro” CHP’de bir tarihsel algılamada bir çatlak ortaya çıkarmıştır. “Ben Dersimli Kemal’im” diye konuşma yapan Kılıçdaroğlu’nun yönelimi tarihi bilen kişiler tarafından anlaşılmıştır. Kılıçdaroğlu bu tavrıyla bölgenin milletvekili olan Kamer Genç’in mecliste yaptığı konuşmaları incelediğimizde, “Biz Kürt değiliz, Horasanlı Türkleriz” söylemi bugün dillerine alınmamaktadır. Yarı cahil olarak Alevilik ile Kürtlük arasındaki ilişkiyi Piro-Siro söylemleriyle kurmaya çalışmaktadırlar. Halbuki, örneğin II. Abdülhamit döneminde Ermenilere karşı Kürt aşiretleriyle kurulan Hamidiye Alayları Ermenilerden çok bölgedeki Alevi-Kızılbaş köylerine saldırmıştır. Nitekim, Alevilik bir Türk diniyken, Kürtlerin büyük bir kısmı Şafiidir. Hanefiler ise Kürtleşmiş Türkmenlerin mezhebi olarak görünmektedir.
Battal İlgezdi’nin son yaptığı “CHP’de Alevi-Kürt kadrolar tasfiye ediliyor” söylemi de bu Piro-Siro ittifakının bir göstergesidir.
*
Başak Demirtaş’ın İstanbul adaylığıyla birlikte ortaya çıkan AKP-Dem Parti ittifakını ben 6-7 ay önce yazmıştım. Piro’nun İmamoğlu’na karşı politikasının doğrultusunda gelişmektedir. Bu şekilde Dem Parti’nin bir ayağı CHP içindeki Alevi kanada, bir diğer ayağı ise CHP’li Kürtlere uzanmaktadır. Bu kesimlerden devşirilecek oylarla, geçmişte %14’lere ulaşmışken son seçimlerde %8’e inen oy oranını tekrar yükseltmeyi hedeflemektedir. Böylece hem AKP ile uzlaşılmakta hem de Kılıçdaroğlu’nun da yardımıyla İmamoğlu’na gereken ders verilmektedir.
Diğer taraftan, İyi Parti aday çıkartarak CHP vesayetinden kurtulmuştur ancak bu çeşitli CHP’liler tarafından “AKP ile ittifak” olarak yorumlanmaktadır. Halbuki, AKP ile asıl ittifak yapan Akşener ve İyi Parti değil, Dem Parti ve Demirtaş’tır.
Yılmaz Özdil’in özlü olarak anlattığı “Ver Selahattin’i, al Ekrem’i” politikası yürütülmektedir.
Bu noktada, seçimlere gelindiğinde, Dem Parti aday çıkarsa da çıkarmasa da büyük bir çelişki içine düşmüştür. Başak Demirtaş dışında kuvvetli olmayan bir aday çıkarılması durumunda İstanbul’daki Kürt seçmen İmamoğlu’na oy vermeye devam edecektir. Bu kuvvetli aday için de Kılıçdaroğlu ile ittifak yaparak Başak Demirtaş’ın yanında Alevi bir “eş başkan” ile CHP’den daha da çok oy koparılmak istenecektir.
Sosyalist sola bakıldığında ise, TİP’in HDP’den ayrılarak 4 milletvekili çıkarmış olması Dem aleyhinde bir kopuş getirmektedir. İmamoğlu, İyi Parti ve Dem Parti seçmenini yitirdikten sonra en azından sosyalist tabana seslenen sol bir söylemle bu kaybı bir nebze olsun telafi etmek isteyecektir.
Dem Parti ile CHP Aleviliğinin ittifakı aslında Dem’in CHP’li Alevileri kendisine çekme operasyonunun bir adımıdır. CHP, bu şekilde Dem’in bir “eş parti”si haline getirilmek istenmektedir.
Sonuç olarak “Piro Reis’e Karşı” başlıklı yazımı Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce kaleme almıştım. Şimdi ise “Piro”, “Siro” ile Ekrem İmamoğlu’na karşı ittifak kurmaktadır. Bu ittifak sayesinde hem Dem Parti son seçimlerde kaybettiği oyları hem de Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığını geri almayı hedeflemektedir. Kısacası, Başak Demirtaş’ın adaylığı aslında Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu’nun seçimleri kaybetmesi için kurduğu bir tezgahtır.
Bu, günümüz Ortadoğu siyasetiyle de uyumlu bir politikadır. Türkiye’nin İsrail karşıtı söylemlerine rağmen, İran’ın Akdeniz’e ulaşmasının önüne geçmek için bir Türk-İsrail-Kürt Seddi kurulmak istenmektedir. Türkiye ile İsrail’in ve Türkiye ile PKK/PYD/YPG’nin arası tekrar ABD tarafından düzeltilmek istenmektedir. Leyla Zana’nın son çıkışından AKP ile Dem Parti arasındaki örtülü/açık işbirliğini incelediğimizde bu uluslararası senaryonun Türk siyaset ayağının da ortaya konduğunu görebiliriz.