31 Temmuz günü CIA’e ait bir SİHA ile yapılan saldırıyla El Kaide lideri Eymen ez-Zevahiri, Kâbil’de öldürüldü. Suikastin duyulmasından üç gün sonra ABD de olayı doğruladı. Hem de en üst düzeyde, Biden’ın açıklamasıyla.
Zevahiri, Mısırlıydı. Cerrahtı. Genç yaşlarında katıldığı İslamcı hareket içinde gittikçe ön plana çıkmıştı. Mısır İslami Cihat Örgütü’nün lideriyken Usame bin Ladin’in yardımcısı ve örgütün ikinci adamı olarak El Kaide’ye katılmıştı. Elbette dünya onu da Ladin gibi 11 Eylül saldırılarıyla tanımıştı.
Ladin’in öldürülmesinden beri El Kaide’nin liderliğini yürütüyordu. ABD’nin ölüm listesindeydi. Afganistan’da olduğu tahmin ediliyordu. Ve nihayet CIA izini bulmuştu. Ve ortadan kaldırmıştı. Tabii ki tüm bunların olması için Taliban’ın Afganistan’da yeniden iktidarı ele geçirmesi gerekmişti. Zevahiri suikastı, ancak Taliban’ın buna yol vermesiyle olabilirdi. Ve öyle de oldu.
Zevahiri cinayetiyle birlikte, artık Taliban’ın zevahiri kurtaracak kadar bir cihatçılığının, ABD karşıtlığının kalmadığı da ortaya çıktı. Daha açığı, Taliban Amerikan askeri çıktı!
ABD, Afganistan’dan çekilmesine ve Taliban’ın dönüşüne temel olan Doha Anlaşması’na boşu boşuna razı olmamıştı elbette. ABD açısından kendisine karşı cihat yapmayacak ve yapmayı seçenleri de engelleyecek, hatta ihbar edecek bir Taliban, istediği kadar Şeriatçı, kadın düşmanı, gerici vs. olsun bir şey fark etmeyecekti.
ABD’nin Taliban ile anlaşarak Afganistan’ı terk etmesinin, Taliban’ın dünyanın ne olduğunu anlamadan iktidara getirilmesinin amacı şimdi hâsıl oluyor. Bu amaç, cihatçı radikal İslamcılığın, yine radikal ama asla cihatçı olmayacak bir İslamcılık eliyle bitirilmesi.
Şimdi Zevahiri suikastının ardından Taliban ile IŞİD-Horasan örgütü ve El Kaide arasında çatışmalar başladı bile. Bu çatışmalar, “cihatçılar birbirine girdi,” şeklinde okunursa yanlış anlaşılır. Taliban, artık doğrudan cihatçılara karşı sahaya sürülmüş bir Amerikan birliği olarak savaşıyor.
ABD, Afganistan’ı Taliban’a teslim ederken onlara çok geniş bir serbesti tanıdı. Kafa kesmek, insan kırbaçlamak, kızların okula gitmesini yasaklamak, kadınları iş hayatından ve toplumdan sürmek, köleleştirmek serbestti. Bir tek yasak vardı: Cihat.
Ama Taliban’ın sadece Amerikan askeri olduğu sanılmasın. Taliban’ın Rusya ve Rusçu enternasyonalle ilişkilerini daha önce yazmıştım. (“Kadın düşmanı Taliban’ın dostları Aydınlıkçılar”, Türk Solu, 20 Mayıs 2022). Türkiye’den de Aydınlıkçıların mensubu olduğu NINTO adlı “Putinform” Örgütü’nün bir diğer unsuru da Taliban.
Diğer taraftan Afgan mücahitlerinin tâ ilk zamanlardan beri ABD-Çin ortaklığı ve Pakistan istihbaratı aracılığıyla finanse edildiği, örgütlendiği İslam Âlemi’nin de tüm dünyanın da mâlumu. Taliban halen “Doğu Türkistan’da zulüm olduğunu düşünmüyoruz,” açıklamaları ile Çin’e olan bağlılığını da sık sık açıklıyor, biat tazeliyor.
Yani Taliban İslamcılığı, hem ABD’ye, hem Rusya’ya, hem de Çin’e biat etmiş bir çizgi. Ne kadar tanıdık değil mi? Bizim buradaki takım elbiseli Taliban iktidarı da öyle değil mi? Geçtiğimiz yaz ABD, Afganistan’ı, taşeronu Taliban’a teslim ederken, Tayyip Erdoğan “Taliban’la ters yanımız yok,” derken bunu kastediyordu aslında.
El Kaide, öyle ya da böyle ABD’ye karşıdır. Rusya ve Çin’e de karşıdır. Neticede hepsi dar’ül-harptir. Bu güçlere karşı cihat edilmesi gerekir. IŞİD’in yaklaşımı da öyledir. Onlar da Ortaçağ gücüdür ama cihatçıdır. Fakat Taliban, aynı AKP gibi, kendi meşrebinin arzu ettiği öz Ortaçağını kurmak için ABD’ye, Rusya’ya ve Çin’e, hem de aynı anda teslim olacak bir yapıdır. Elbette El Kaide’yi de IŞİD (Horasan)’ı da satıverir.
Daha da kolayı Rusya baskısı altındaki Orta Asya’nın Türk Müslümanlarını umursamaz. Doğu Türkistan’da yaşanan dünyanın gördüğü soykırımı gündemine alıp neden Çin’le arayı bozsun ki? Hem zaten Rusya’nın da Çin’in de zulüm ettiği Müslümanlar Türk’tür. Onlarsa en başta Türk düşmanı ırkçılardır. Bu Şeriatçılıklarından bile hem mantık hem de zaman olarak önce gelir. Taliban’dan mı söz ediyordum? AKP’den mi? Karıştırdım bir an… El Cevap: Elbette her ikisinden de…
Zevahiri’nin öldürülmesine Taliban’dan çok cılız bir kınama geldi. O kadar ki yaptıkları açıklamanın içinde Eymen ez-Zevahiri’ni adı bile geçmiyordu. Taliban, sadece ABD’yi Doha Anlaşması hükümlerine aykırı davranmakla itham etmişti. Diplomatik mollalar sizi!
Taliban’ın stratejik sessizliğine Türkiye’deki İslamcıların derin sessizliğini de eklemek lazım. İslamcı camianın en radikal kesimleri, hatta El Kaide’ye, IŞİD’e sempatilerini açıktan izhar edenler dahi pek de olayın üzerinde durmadılar. Hatta çoğu yayın haber bile yapmadı. Akit gibileri ise haber yapmayı ama Zevahiri için “terörist” demeyi de ihmal etmemeyi seçti. Düşünelim… El Kaide’nin Ladin’den sonraki en önemli ismini Amerika öldürmüş ve İslamcılar susuyor!
ABD, El Kaide’yi vurur. Rusya ve Rusçular “Selefîliği” düşman ilan eder. Nakşibendîler, bir anda Hanefîliklerinden dem vurmaya, Cübbeli Ahmet gibileri “Selefî tehlikesine” dikkat çekmeye (!) başlar. Aslında “Selefî karşıtlığı”nın şifresi, laiklik, ilericilik, Hanefîlik, Maturudîlik vs hiçbiri değildir. Onlar “Selefî” derse siz “cihatçı” okuyun…
Şimdi bunların Zevahiri’nin katlinin ardından susmaları kadar doğal bir şey olamaz.
İnsan düşünmeden edemiyor: Bu suikast Eşref Gani devrinde olsaydı da susarlar mıydı? Bilakis… Kıyameti koparacaklarını tahmin etmek güç değil…
Tabii ki “hepsi de Şeriatçı, Ortaçağ karanlığı savunucusu, kadın düşmanı,” deyip işin içinden kolayca sıyrılabilirdim. Fakat ortada tüm bu niteliklere ortaklaşa sahip olanlar arasında bunlara ek olarak aynı anda Amerikan, Rus ve Çin askeri olmayı da başaranlar var.
Aradaki bu nüansı (!) belirtmek de benim katkım olsun…
Evet, hepsi karanlıktır. Fakat…
Afganistan’ın sarıklı AKP’si ile Türkiye’nin takım elbiseli Taliban’ı, karanlığın kendini Amerikan pazarında satanıdır.