TKP’liler, Medusa’nın Salı isimli bir dizi belgesel hazırlamışlar. Belgeselde, Erdoğan’ın Erbakan’la birlikte olduğu günlerden günümüze kadar olan dönem bölümler halinde anlatılıyor.
Aslında düşünce olarak hiç de fena sayılmaz. Tabi, TKP’lilerin kendi dünyalarında yarattıkları komplolar ve yalanlar olmasaydı…
Söz konusu belgeselin 4. bölümü 2006-2007 yıllarını kapsıyor. Belgeleselin sonlarına doğru bir yerde de Türk Solu’ndan bahsediliyor. Tam da AKP’lilerin ve Perinçekçilerin ağzıyla hem de.
Belgeselde Nokta dergisinin Türkiye’nin geldiği durumla ilgisinden bahsedilirken, Nokta dergisinin kapağında “Ordu Göreve” pankartının yer aldığı sayısı ekrana getiriliyor.
Sonra sunucu, “Bu görselin hikâyesi de ilginçtir” diyerek bir parantez açıyor (sanki spontaneymiş gibi) “Ordu Göreve” pankartı üzerinden Türk Solu hakkında yalan ve iftiralara başlıyor.
Belgeselde Rektörlerin 2003 yılında Tandoğan’da düzenlediği mitingde açılan “Ordu Göreve” pankartının bu kesimlerin darbe kışkırtıcılığı yapmakla suçlanmalarına sebep olduğunu söyleniyor.
Sonra da yalan patlatılıyor; “Türk Solu dergisi bu provokasyon üzerine soruşturma geçirmedi.”
Belgeselin sunucusu, aynı zamanda metin yazarıymış, belli ki bazı şeyleri ya yanlış biliyor ya da bildiği halde çarpıtıyor. O zaman doğrulara geçelim.
“Ordu Göreve” pankartını Ergenekon davasına konu yapan ve rektörleri hedef gösteren Perinçek’tir. Amacı da Türk Solu’nu yargılatmaktı. O dönem Başyazarımız Gökçe Fırat, Ergenekon davası hakimlerine seslenerek kendisinin davada dinlenmesini istemişti. Bu talebe de karşı çıkan Perinçek olmuştu. Çünkü Gökçe Fırat konuşsaydı Ergenekon tertibinin arkasında Perinçek’in olduğunu ifşa edecekti.
Gelelim Türk Solu “Ordu Göreve”den yargılanmadı efsanesine.
TKP’liler Türk Solu’nu da kendileri gibi dokunulmaz zannediyorlar herhalde. Türk Solu’nun yazar ve yöneticileri, o dönem DGM’den Ağır Ceza Mahkemelerine dönüştürülen mahkemelerde yargılandılar. Ve beraat ettiler. Çünkü o dönem AKP adliyeyi henüz ele geçirememişti.
TKP ile Perinçekçilerin ne gibi bir bağı var ki, Perinçekçilerin yalanlarını birebir TKP’liler de tekrar ediyor?
TKP ile Perinçekçiler arasındaki işbirliği Perinçek’in Çin sorumlusu Adnan Akfırat ile TKP’nin en önemli iki ismi Kemal Okuyan ile Aydemir Güler’in birlikte okudukları Boğaziçi Üniversitesi günlerine kadar gidiyor (Bu birlikteliğin ayrıntılarını Ozan Pekgöz’ün https://www.turksolu.com.tr/tkp-ve-aydinlikin-karanlik-tarihi-bogazici-uclusu/ yazısından okuyabilirsiniz).
Tükiye’de 600 bin insanın gözaltına alındığı, tutuklandığı, yargılandığı 12 Eylül döneminde gözaltına bile alınmadan mezun olmaları bile üzerlerine soru işareti koymak için yeterli.
Yani TKP şeflerine sadece Tayyip Erdoğan değil Kenan Evren de dokunmuyormuş!
Kemal Okuyan’ın birkaç gün önce çıkacağı duyurulan kitabı nereden çıktı peki?
Haluk Hepkon’un Kırmızı Kedi Yayınları’ndan!
Haluk Hepkon, yılların Aydınlıkçısı, Perinçek’in de en yakın adamlarından. Sahibi olduğu Kırmızı Kedi Yayınları, yakın zamanda Türk soykırımcısı Çin devletinin yayınevi ile yayıncılık anlaşması yaptı.
TKP çevresinde adam mı kalmadı da Kemal Okuyan’la nehir söyleşiyi Aydınlıkçı Haluk Hepkon yapıyor?
Yoksa siz de mi Çin fonlarından nemalanmaya başladınız?
Ayrıca bir parantez daha açalım. Haluk Hepkon, Hepkon Finans adlı faktöring firmasının da sahibi. Yani kültür yayıncısı kimliğin arkasında koca bir finans sermayesi var. Ama bizim komünistlerimiz belli ki finans kapitalle mücadele etmek yerine dostluk etmeyi seçmiş!
***
Belgeseldeki ikinci ve en büyük yalan ise Türk Solu’nun “Fethullahçı komplonun merkezlerinden biri” olması. Sunucu, 15 Temmuz sonrası Gökçe Fırat’ın “FETÖ üyeliğinden” tutuklandığını söylüyor.
Peki ya sonrası?
Yani bu belgeseli izleyenler, Gökçe Fırat’ı hâlâ tutuklu sanabilirler. Çünkü Gökçe Fırat’ın, 4 yıllık bir tutukluluğun ardından Yargıtay tarafından cezası bozularak serbest bırakıldığı bilgisi belgeselde verilmiyor.
Yani AKP’nin hakimleri bile Gökçe Fırat’ın “Fethullahçı” olduğuna inanmamış ve cezasını bozmuşlar. Yargılama yeniden başlamış ve yine Gökçe Fırat’ın bu örgütle bir bağı olmadığı kararı çıkmış. Ama başını Perinçekçilerin çektiği bir ekip, ki buna TKP’liler de dahil, ısrarla bu yalanı gündeme getirip Türk Solu’nu karalamaya devam ediyorlar.
***
Belgeseli izleyen, Türk Solu rahat rahat yayınına devam etti sanabilir ama gerçek hiç de öyle değil. Rahat rahat yayın yapma hakkı bir tek TKP gibi AKP düzenini rahatsız etmeyen tatlı su komünistlerinin yayın organları için geçerli.
Oysa ki Türk Solu 2014 yılından beri gazete bayilerinde satılmayan, daha doğrusu satılması yasak olan tek gazetedir. Sadece bayi satışı değil, abonelerine posta yoluyla ulaşması bile yasaklanmıştır.
Dönemin PTT Genel Müdürü Osman Tural, ki Türk Solu’nu engellediği için Danıştay üyesi yapılmıştır, bir genelge yayınlayarak Türk Solu’nun posta yoluyla ulaştırılmasını engellemiştir.
Ancak TKP’lilerin gazeteleri, dergileri her yerde satılır, internet siteleri, kanalları engellenmez; hiçbir TKP’li şef tutuklanmaz (tutuklanmasın da zaten), mutlu mesut yaşar giderler. Sonra en “devrimci” de onlar olur.
Sorsak bu arkadaşlar, hepsi basın özgürlüğünden yanadır. Peki Türk Solu’na uygulanan bu sansürü neden görmezden geldiler? Niye bir tanesi çıkıp da “fikir özgürlüğü” adına Türk Solu’na destek olmadı? Çünkü her konuda olduğu gibi bu konuda da çifte standart uyguladılar.
TKP’liler kendi konfor alanları içinde AKP’ye dokunmayan, düzeni rahatsız etmeyen “sol”culuk yaparken, Türk Solu ve Gökçe Fırat, hem AKP’ye, hem Cemaate, hem de PKK’ya karşı mücadele etmenin bedelini ödedi, ödemeye de devam ediyor.
Bence TKP’nin tabelasında küçük bir değişiklik yapma zamanı geldi. TKP, bugüne kadar AKP’yi rahatsız edecek hiçbir topa girmedi. En kritik anlarda yabancı düşmanlığı, sınıf mücadelesi, emekçilerin birliği söylemlerinin arkasına saklanıp asıl meseleye temas etmedi.
AKP’nin iktidar olduğu yıllar boyunca pek çok kesimden bir çok isim gözaltına alındı, tutuklandı. Pek çok basın kuruluşu AKP’nin baskısına, sansürüne uğradı.
Ama nedense TKP’lilere hiçbir şey olmadı.
12 Eylül günlerinde de dokunulmadılar, bugün de dokunulmazlıkları var.
Biz ne diyelim şimdi?
Denecek tek bir şey var: Tayyip’in Komünist Partisi!