Son 4 aydır devam eden bir koro var: “TL aşırı değerli!” Birden kulağa çok garip geliyor değil mi? 2016 yılında 1 ABD Doları yaklaşık 3-4 TL bandındayken bugün TL, 10 kat daha değersiz. 2021 Ağustosu’nda 8,3 TL olan ABD Doları, bugün 34 TL’yi aştı. Yani üç yılda 4 kat değer kaybetmiş TL. Daha TL ne kadar değer kaybetsin?
Yine de hâlâ TL “çok değerli” diye feryat figan ediliyor. İşin ilginci, AKP’nin ekonomi yönetimine yönelik en büyük muhalefet de bu. Çünkü CHP Genel Başkanı, “toplumsal cinsiyet eşitliği”, “devletçiliğe mor ve yeşil rengi katmak” gibi konularla uğraşıyor. Reel sektör denen kesimin sermaye sahipleri ise kendi çehreleri ve çıkarları doğrultusunda da olsa “battık, yandık” diye bağırıp çağırıyor.
Kimdir bu çokça dile getirilen “reel sektör” erbabı? “TL aşırı değerli, yurtdışı ile rekabet edemiyoruz,” söyleminin sahipleri, esas olarak ihracat, sanayi ve turizm patronlarıdır. Kısaca Türkiye’de emek gücünün aşırı pahalı olduğunu, bu yüzden maliyetleri kısamadıkları için yabancı ülkelere mal satamadıklarını veya yabancı ülkelerden turist çekemediklerini belirtiyorlar. Tabii bu da ekonomide daralmaya ve cari açıkta artışa yol açıyor.
İşin acı yönü şudur ki bu reel sektör, sermaye erbapları haklı! AKP, bütçe açığını kapatmak ve döviz stokunu arttırmak için TL’yi değerli tutsa ihracatımız duruyor. Bu sefer ticaret açığı veriyoruz. Yine döviz açığı ortaya çıkıyor. Tersi olsa, TL değer kaybederse dolar bazında Türk emeğinin ve ürünlerinin fiyatı düşüyor. İhracat fırlıyor. Sömürgeci mantıkla işletilen turizm sektörünün geliri artıyor. Ama TL değersizleştiği için ithalat da fırlıyor, turizmin amortisman ve yurtdışı transfer maliyetleri de yükseliyor. Bu tahterevalli ekonomisinde her durumda Türkiye ve Türk insanı kaybediyor. Aralıksız yoksullaşma ve sermaye birikiminde düşüş devam ediyor.
Nihayet ihracat lobisinin istediği olduğu için mi, yoksa sömürge tipi ekonominin kendi açıklarından mı bilinmez ama dolar, Merkez Bankası’nın tuttuğu yerden yukarı fırladı. 4 ay boyunca 33 TL’de sabitlenen ABD Doları, yaz aylarındaki turizm gelirlerine rağmen son bir ayda 34 TL’ye fırladı.
Bunun “reel” sektör açısından tek anlamı var: Dolar 34 TL’yi geçti, asgari ücret de 500 doların altına düştü.
“TL aşırı değerli” lafının özeti, işte kısaca budur: AKP, Türkiye’yi sanayisiyle, teknolojisiyle, emeğiyle Dördüncü Dünya ülkesi yaptı. Türk işçisine 400 $’ı aşan ücret fazla!
Badem bıyıklı dinci Nebatiler ile kel kafalı liberal Cevdetlerin ortak paydası aynıdır. Türk insanının “maliyeti” ucuzlamalıdır. Gerekirse milyonlarca Suriyeli, Afgan, Pakistanlı, kaçak işçi olarak sisteme pompalanmalı, gerekirse kemerler sıkılmalı ama Türkiye ve Türk insanı, “rekabetçi fiyata” çekilmelidir. Yani dünya piyasaları nezdinde “ucuz” ülke, “ucuz” insan olmalıyız.
Ne kadar çok “ucuz” dedim değil mi? Çünkü AKP Türkiye’si bu demektir. Tayyip Erdoğan, “ucuz TL ile Çin gibi mucize yaratacağız” diyordu. Cevdet Akçay ise “Türk milleti, bu 22’yi unutacaksınız çok afaki kaba şekilde söylüyorum 38-22-12-8-5. (…) Eğer buna inanmazsanız, biz bunun siyasi icazetini de aldık yönetimden. 8’e geleceğiz. Ama kastıra kastıra, ıhtıra ıhtıra geleceğiz” diyerek dinci ortaklarından bile terbiyesiz, vülger bir ifadeyle kemer sıkmakdan bahsediyordu.
Asgari ücret 17 bin TL yapılınca Türk Solu’nda “AKP Asgari Ücreti değil Doların 50 TL’ye çıkacağını açıkladı” (https://www.turksolu.com.tr/akp-asgari-ucreti-degil-dolarin-50-tlye-cikacagini-acikladi/) başlığıyla bir öngörüde bulunmuştum. Türkiye İhracatılar Meclisi Başkanı Gültepe, geçen ay “dolar en az 37 TL olmalı” demişti. Ayrıca dolar 37 TL olsa da rekabetçi olamayacaklarını, TL’nin aşırı değerli fiyatından dolayı Türkiye’de üretimin yurtdışına göre % 40-50 pahalı olduğunu iddia etmişti.
Kısacası diyor ki 1 ABD Dolar en az 50 TL’ye kadar çıksın ki biz de rekabet edelim, ihracat rekorları kıralım.
Ölme eşeğim ölme. Yani asgari ücret, 350 dolar bile değil 300 dolarlara kadar düşsün. İyi de öyle bir ülke ihracat rekorlar kırsa ne yazar, kırmasa ne yazar? Tıpkı turizmde olduğu gibi sadece yabancı ülkelerin fiili sömürgesi olarak hizmete koşuyorsun. Hiçbir katma değerin yok, teknoloji ve sermaye yoğun bir üretimin yok. Sadece ucuz emekle “rekabet gücü” kazanacaksın. Öyle üretim Sri Lanka’da da var.
İhracatçılardan Tayyip’e, liberallerden dincilere kadar aslında “ucuz Türkiye” hayaliyle yanıp tutuşan bütün “ekonomik mucize” simsarları, tek bir şeyi itiraf ediyor: Türkiye artık bir Dördüncü Dünya ülkesidir. Emeğinin değeri, Afrika-Pakistan-Bangladeş seviyesine düşmeden sanayi üretimi falan yapamaz.
[AKP’li demagogların vasat İmam-Hatip matematiği ile uydurduğu verilere başka bir yazıda yanıt vereceğim. Son zamanlarda satın alma gücü paritesini ağızlarına doladılar. Bu bile Türkiye’yi Dördüncü Dünya ülkesi yaptıklarının itirafıdır. Çünkü kişi başına gelir hesabında bir ülkenin satın alma gücü paritesi ile reel dolar hesabı arasında büyük fark, sadece Dördüncü Dünya ülkeleri için geçerlidir. Böylelikle Gambia’da kişi başına gelir, 833 Dolar iken insanlar nasıl açlıktan ölmez açıklanabilir. Karnını bir şekilde doyurur işte. Aynı nedenden dolayı Gambia’da da Türkiye’de de bir bilgisayar almak için bile yıllarca borç ödemek zorunda kalırsınız. Asgari ücret üzerine bir tek şunu not edelim. AK-troller, AKP döneminde ücretlilerin coştuğu iddiasına utanmadan hâlâ devam ediyor. Örnek olarak da asgari ücreti veriyorlar. 2009 yılından itibaren asgari ücret 350-450 bandında seyretti. Ancak 2009 yılına göre ABD Doları da tam %48 değer kaybetti. Orada da enflasyon var. Yani günümüzün asgari ücretlisi, dolar bazında da 15 yıl öncesine göre %48 daha yoksuldur. Kaldı ki 15 yıl önce toplumun üçte biri bile asgari ücretli değildi. Şu anda ise neredeyse üçte ikisi asgari ücretli. Asgari ücret ile ortalama ücret arasında makasın daraldığı doğrudur ancak makasın her iki bıçağı da daha aşağıya inerek kapandı. Üst kesim daha hızlı düştüğü için alt kesim yükselmiş olmuyor. Cetvelle ölçtüğünü yine cetvelle ölçersin. Karışla veya göz kararıyla değil!]