Serap Yeşiltuna’nın bu çalışmasının birinci cildi altı sene önce çıkmıştı.
O zamanlar Türk Solu dergisinde bölüm bölüm çıkan yazılarını zevkle takip edip okumuştum. Kitap halinde çıktıktan sonra oturup bir tanıtım yazısı yazmak bir türlü kısmet olmamıştı. Ama şimdi ikinci cildi de çıktıktan sonra toplu bir değerlendirme şart oldu.
Âdettendir, önce yazarımız hakkında kısa bilgi vereyim:
Balıkesir-Gönen doğumlu ve yine oradaki “Ömer Seyfettin Lisesi” mezunu… Hani derler ya “Hal saridir.” Yakın hemşerisi, Ömer Seyfettin’in Türkçeciliği, üretkenliği ve ifade gücü ona da geçmiş görünüyor.
Boğaziçi mezunu da olan Serap Yeşiltuna, ciddi bir araştırmacı olarak tez zamanda hacimli 12 esere imza atmış… Biyografisinde bu çalışmalarının ayrıntıları var.
Burada benim de bir zamanlar az çok üzerinde uğraştığım kadın konusunda kaleme aldığı iki ciltlik “Türk Kültürünün Kadın Kahramanları” kitabının üzerinde duracağım.
Kadın konusu doğrudan insanın varlık konusudur. Evrenseldir, ama aynı zamanda yerel ve günceldir. Evrensel yönü ile de dinler ve soysal bilimler, muhatabıdır.
Güncel alanda, politikacılar başta olmak üzere ideologlar, sivil toplum kuruluşları, medyanın sözcülüğünde saflarını belirleyip yerlerini alırlar.
Bu kesim için kadın kesinlikle bir araçtır, bulundukları konum ve meşrebine göre bu aracı acımasızca kullanırlar.
Serap Yeşiltuna, yaptığı çalışma ile bu anlayışı kökünden değiştiriyor.
(Amazonlar, Savaşçı kadınlar, Alp kızlar, Bacıyan-ı Rum) ve bunların sosyal-kültürel ve hatta biyolojik genlerini taşıyan kadın kahramanlar ile bu mayanın sürdüğünü “Amerikalı arkeolog Jeannine Davis Kimball”in tezi doğrultusunda kesin bir ifade ile, kadını günümüzde araç olmaktan çıkarmış, esas unsur olduğunu netleştirmiştir.
Tarih tek taraflıdır
Evrensel anlamda bildiğimiz tarih bilimi insanın kadın-erkek ayırımını, tek taraflı yapar. Yani tarih bilimi sadece erkekleri tarihin objesi yapar, kadınlar bu bilime göre neredeyse yok sayılırlar.
Veya, tablodaki erkek varlığını daha belirgin kılmak için, arka plana atılan bir iki fırça darbesinden ibarettir kadın.
“Türk kadın tarihi” için de, durum aynıdır. Çünkü kadın sosyal hayatın bütün alanlarından sürgün edilmiştir.
Destanlar, mitolojiler ve menakıpların tarih olarak sonu, bu kırılma noktasının ve sistematik tarih yazımının başlangıcıdır.
Dönem olarak ise, aşağı yukarı Anadolu Selçuklularında son, Osmanlılarda ilk asırlara rastlar. Halbuki Osmanlıyı kuran asıl unsur kadınlardır, yani Bacıyan-ı Rum (Anadolu bacıları-Alp Kızları) ya da Amazonlar’dır.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlatan temel kaynaklarından biri olan Âşık Paşazade’nin 1481’de kaleme aldığı “Osmanoğulları Tarihi”nde bu durum çok net olarak ifade edilmektedir.
Yazarımız “Türk Kültürünün Kadın Kahramanları” kitabının yazılma gerekçelerinden biri, belki de birincisi olarak ülkemizde çok sayıda kadının tacize uğrayıp katledildiğini (bu ülkede her yıl ortalama 400 kadın katlediliyor) belirtiyor. Buna bir örnek gösteriyor:
“Serap Eser’in açtığı derin yara ise geçen onca yıla rağmen hiç iyileşmedi.
İşte böyle bir Türkiye ortamında ben Türk kültürünün kadın kahramanlarını anlatmaya çalışıyor, kendi alanlarında çığır açan, mücadeleler vererek bulundukları noktaya gelen, yılmadan savaşan, bazen gizli kalan bazen bilerek sansürlenen, yok sayılan kadınlarını tanıtmaya çalışıyorum.”
Ama bana göre en önemli gerekçeyi en sonunda söylüyor:
“Çünkü umuda ve örneğe ihtiyacımız var!
Yapabileceklerimizin bir sınırı olmadığını bilmeye, her tür engelin kaldırılabilir olduğunu görmeye, kadının gücünün uçsuz bucaksız olduğunu anlamaya ihtiyacımız var. En zor anlarda zorlukları aşan, erkeklerin gösteremediği cesareti gösteren kadınlar var.
Kalpleri, kalemleri, resimleri, sesleri ve sadece var oluşlarıyla yol gösteren, güç veren kadınlar var.”
Serap Yeşiltuna 27 biyografi üzerinde çalışmış:
Samiha Ayverdi, Sevinç Çokum, Emine Işınsu, Azerin, Rabia Kadir, Celile Hanım, Afet İnan, Sıdıka Avar, Sabiha Gökçen, Süreyya Ağaoğlu, Bahriye Üçok, Semiha Berksoy, Zübeyde Ana, Sevim Abla, Füreya Koral, Nezihe Muhiddin, Şükûfe Nihal, Suat Derviş, Afife Jale, Halide Edip Adıvar, Leyla Gencer, Mevhibe İnönü, Şefika Gaspıralı, Satı Kadın, Sevgi Soysal, Aybüke Yalçın, Neşe Alten.
Serap, biyografilerini kaleme aldığı isimlerden çok etkilenmiş:
“Ve her bir kadının hayatını gözümün önüne getirmeye, acılarına ve sevinçlerine ortak olmaya çalıştım, onlarla gülüp onlarla ağladım.
Samiha Ayverdi oldum, gönüllere girmeye, aşkla konuşup aşkla yazmaya, iyi insan olmaya çalıştım.
Rabia Kadir oldum, zindanlara atıldım, çocuklarımdan ve ata yurdumdan uzaklaştırıldım.
Celile Hanım oldum, Nazım Hikmet için açlık grevine başladım.
Afet İnan oldum, kendimi kâh arkeoloji kazılarında kâh kongre kürsülerinde buldum.
Sabiha Gökçen oldum, bulutlarla yarışıp göklerin kızı oldum.
Sıdıka Avar oldum, Dersim dağlarında bir harf öğretebilmek için günlerce atla dolaştım.
Bazen de Zübeyde Ana olup bir evlat yetiştirerek tarihe damga vurmaya çalıştım!
Ve her bir kadınla yeniden yoğruldum, yeniden mayalandım.”
Neticeten, bu konudaki düşüncem şudur: Bir kere “kadın” özellikle “Türk Kadını” konuları çok araştırılmalı çalışılmalı ve yayınlanmalı.
İkincisi bu tanıtımını yaptığım “Türk Kültürünün Kadın Kahramanları” kitabı (iki cilt), bütün kadınlar tarafından okunmalı, kütüphanelere girmeli, özellikle kadın kuruluşları ve kadınlarla ilgili kamu kuruluşları tarafından muhakkak envanterlerine alınmalı…