Türkiye, Şam’la uzlaşsa da Esad sığınmacıları geri istemez
Son günlerde “Türkiye Devleti, Suriye ile görüşmeli, sorunlarını birlikte çözmeli,” deniyor. Bu sorunların ne olduğunu kavramak için son on yıllık, yüzyıllık ve birkaç yüzyıllık tarihe bakmak lazım. Son 10 yıla bakalım. Ümit Özdağ, bugün Türkiye’de 10 milyona yakın Suriyeli olduğunu söylüyor ve bunları geri göndermeyi bir politika olarak savunuyor. Burada bir açmaz var. Bu Suriyeliler Türkmen ve Arap Sünni kimlikli. Bunlar Şam’dan, Halep’ten, Hama’dan, günlerce en vahşi bombardıman altında bırakılarak otobüslerle Türkiye sınırına ve İdlib’e taşıdılar. Sonra Türkiye’ye girdiler.
Türkiye’ye geçen bu gruplar ikiye ayrılabilir. Nusayri devlet ve onunla işbirliği halindeki Hıristiyan unsurların oluşturduğu yapı aslında Şam’a, Halep’e ve Hama’ya hâkim olamıyordu. Bu nedenle bu insanları buralardan Türkiye’ye kaçırttılar. Esad’ın Alevi-Nusayri ve Hıristiyan unsurları ilk defa bu sayede buralarda egemen olabildi. Bunun yolunu bu süreç açmıştır.
Türkiye, Şam’la anlaşırsa Şam asla buralardan sürgüne gönderdiği Türkmen ve Arap Sünni unsurların geri dönmesine sıcak bakmayacaktır. “Onlar bizim vatandaşımız değil, Türkiye’de kalsın,” diyecektir. Bu aşılabilecek bir çelişki değildir. İkinci olarak da PKK-PYD’nin bölgesinden sürülen Türkmen ve Arap Sünniler Türkiye’ye gelmiştir. Bu durum da PKK ile Esad arasında bir işbirliği yaratmaktadır. Esad Halep, Hama ve Şam’a etnik olarak egemen olurken PKK da kendi egemen olduğu bölgede aynı şeyi yaptı. Bu nedenlerle geri dönüşe en çok karşı çıkanlar Esad’la beraber gerçekte rahatsız olmalarına rağmen HDP’lilerdir.
Aydınlıkçılar, Esad ve PKK için dikensiz gül bahçesi peşinde
Bu olaylar daha yeni başlarken Şii Hilali’ni, Cihatçı cephesini ve PKK’nın çöllere uzanma tehlikesini Türk Solu’nda yazmıştım. Türkiye’nin Suriye derinliğine girmesi ulusal bir zorunluluktur demiştim. Buna karşı Aydınlıkçılar; “Üşümezsoy, Erdoğan’ı Suriye’ye girmesi için göreve davet ediyor,” demişti. Bunun sonucunda onların yöneticileri “Türk Ordusu’nun bu harekâtına asker olmayız,” söylemiyle bir nevi vicdani retçilik yapıyorlardı. Oysa bugün iktidarı en kuvvetle savunan onlar. Şimdi tam çark etmiş durumdalar.
Orada bir koridor kurulmaması için Türkiye’nin bölgeyi tamamen Esad’a bırakmasını savunuyorlar. Sözde Esad buradan PKK’yı çıkaracaktır fakat başlangıçta orada PKK’yı Türkiye’ye karşı konumlandıran da Esad’ın ta kendisidir. Türkiye burada Arap, Türkmen ve Kürt Sünni unsurlardan ÖSO’yu örgütlediği zaman Amerika’nın PKK’yı desteklemesinden çok buna karşı çıkmışlardı. Böylelikle Aydınlıkçıların gerçekte Afrin’de ve diğer bölgelerde Türk Ordusu’nun operasyonlarına karşı çıktıkları ortaya çıkmaktadır. Böylece Şam, Halep ve Hama, Esad için gül bahçesine çevrilirken diğer yerler de Doğu Perinçek’in gül verdiği PKK için gül bahçesine dönüştürülmek istenmektedir.
Kimsenin Şii Hilali kavramından bile haberi yokken İran’ın bu projesini ortaya koymuştum. Afganistan’dan İran’a, oradan Basra Körfezi ve Irak’a, oradan da Suriye ve Lübnan’a uzanan bir koridor planladıklarını yazdığım zaman herkes buna karşı çıkmıştı. Fakat bu durum bugün çok belirgin şekilde ortadadır.
Bu nedenle İran da Türkiye’nin bu bölgede bir statü kurmasına ve göçmenlerin geri dönüşüne karşı çıkıyor. Perinçek grubunun geri dönüşe karşı çıkışının temelinde de bunlar var. Esad’a dikensiz bir gül bahçesi sunma arzusu var.
“Suriye Devleti”: Emperyalist bir uydurma
Bir arkadaşa “Suriye devleti nedir?” diye sordum. Dünyanın tanıdığı bir devlet olduğunu söyledi. Oysa onu kuran en büyük emperyalistlerdir. Adı Asurlulardan türetilmiştir. Asurlu diye bir unsur var mıydı tarihte burada? Kıyılardaki Hıristiyan Haçlı kalıntıları ile Mısır’dan gelmiş Fatımi Şiilerin kalıntılarına iktidarı bırakarak Fransa kendine bağımlı bir sömürge yaratmıştı. Emperyalizmle kurulan en büyük işbirlikçiliği ise antiemperyalizm diye göstermek de kargaların dahi güleceği bir iştir.
Peki, bu kuşaktaki Türk ve Kürt Sünniler nereden gelmiştir? Selçuklu sonrası Salgur Atabeylerinden Zengiler Devleti’nin devamcısıdırlar. İmadeddin ve Nureddin Zengi’nin ordusunu oluşturan Eyyubiler Mısır’dan Basra Körfezi’ne kadar egemen olmuş Türkmenlerdir. Fars Salgurlarının devamıdırlar. Kürtlerle de işbirliği içinde olmuşlardır ama Arap unsurları burada egemen değildir. Buraya Zengilerden sonra Eyyubiler, onların ardından Memlûklar ve Osmanlı Türklerinin egemenliğine girmiştir. Nusayriler ve Hıristiyanlar ise burada Fransızların projesine dâhil olacaktır.
Hz. Ömer döneminde alınan Şam aslında Roma bölgesiydi. Sonrasında Muaviye ve Mervanoğullarının Emevi iktidarının merkezi oldu. Bu iktidar da Suriye Selçukluları tarafından yıkılmıştı. Buraların Türkmen unsuru daha sonra Araplaşma eğilimine girmiştir.
Bu nedenlerle Suriye’nin bize söyleyeceği; oradan kaçanların Türkiye’de kalmasını istemek olacaktır. PYD’ye ne Şam, ne Rusya, ne de İran buradan çık demezken Türkiye’nin örgütlediği ÖSO’nun burayı kesin olarak terk etmesini talep edecektir. Böylece ÖSO’nun da İdlib’deki içinde El Nusra’nın da bulunduğu unsurların da Türkiye’ye gelmesinin yolunu açacak bir politika izleyecektir. Türkiye bunu kabul ederse buradaki tüm tarihsel tezini yitirir.
Suriyeli sığınmacıların Esad’dan vize alması saçma bir düşüncedir. Esad, Sünni Arap ve Türk unsuru Türkiye’ye kaçırtmak için şehirleri ev ev bombaladı. Esad’ın PKK ile uzlaşma eğilimi yüksektir. ABD, Rusya ve İran da aynı noktadadır. Şam bize üç şey söyleyecektir: Sığınmacılar Türkiye’de kalmalı, ÖSO Türkiye’ye geçmeli ve Türkiye burada oluşturduğu güvenlik koridorunu boşaltarak Esad’a teslim etmelidir.
Burada Suriye (Asur), Irak (Uruk) ve İran (Pers) devletleri kurmak politikası BOP’tan da büyük bir emperyalist projeydi. Aynı şekilde Yunanistan da gerçekte olmayan bir Grek kimliğiyle İngiliz-Grek sömürge devleti olarak kurulmuştu. İngiliz-Yunan Anadolu sömürge devletinin kurulmasını ise Mustafa Kemal engellemiştir. İran’ın da iki bin yıllık Türk hâkimiyetine rağmen Persopolis üzerinden Pers yapılması bunun en tipik örneğidir.
Fransız emperyalizminin oluşturduğu tarih teziyle karşımıza çıkan Suriye devleti, tarihsel hiçbir veriye dayanmaz. Bölgenin tümü Arap Alevi yapılmak istenmektedir. Ama Fransa, kıyılarda ve Antakya’da bir uydu Hıristiyan devlet de hedeflemektedir. Bunun merkezi ise Antakya ile beraber Lazkiye olacaktır. Bu yukarıda bahsettiğim İngilizlerin sömürge devletlerinin bir benzeridir.
Sorunlar çözülemez halde, Türkiye güvenlik koridoru kurmalı
2010’da Suriye ile işbirliği yaparak sorunlar çözülebilirdi. Ama artık Türkiye’de 10 milyon kaçkının bulunması sorunları çözülemez hale getirmiştir. Ne Türkiye ne de Esad kabul edebilir. Tüm çabası boşa gidecektir.
Sonuç olarak, Türkiye-Suriye sınırında Sünni Türkmen, Arap ve Kürtlerin oluşturduğu bir kuşak Türkiye tarafından Suriye toprak bütünlüğü dâhilinde kurulmalıdır. Tersi durumda bu bölge yeniden Esad tarafından insansızlaştırılacaktır. Türkiye burada oluşturduğu güvenlik koridoruna Türkiye’deki kaçkınları yerleştirmek durumundadır. Onlar, Şam, Halep ve Hama’daki verimli topraklarına dönmek istemektedirler. Ama Esad bunlara “El Nusra” diyerek buna kökten karşı çıkacaktır.
Şahan Gökbakar ilginç bir yorum yapmış: Suriye’de festival yapan Suriyelilerin fotoğraflarını göstererek “bunlar Suriyeli ise bizdekiler kim?” diye sormuş. Aslında cevap açıktır: Onlar Alevi ve Hıristiyan unsurlardır. Bizdekiler ise oraların yüzlerce yıllık gerçek sahibi olan ama bombalarla buraya sürülen Sünni Arap ve Türkmenlerdir.
Emperyalizmin kurduğu bu yapıyı ulusal devlet diye savunup antiemperyalist ilan etmek son derece gülünçtür. Bu Asur Devleti, emperyalizmin Osmanlı Devleti’nin kalbine sapladığı bir hançerdi.