Gazze’ye el koyup Batılı elitler için tatil köyü yapmaya karar veren Trump, Netanyahu ile yaptığı görüşmeden sonra Gazze’deki Filistinlileri de buradan sürüp, komşu ülkelere dağıtma planını açıklamıştı.
Arap ülkelerinden Trump’ın ayağına ilk giden ise Ürdün Kralı II. Abdullah oldu. Trump, Ürdün Kralı ile yaptığı görüşmeden sonra da yine “Gazze’yi devralacaklarını ve buranın ABD’nin yetkisinde olacağını” söyledi.
Ürdün Kralı ise Trump’ı “bölgeye istikrar, barış ve refah getirebilecek biri” olarak tanımladı, “Bölgede barış ve refaha ulaşmanın bir yolu olduğuna inanıyorum ve bu hedeflere ulaşmasında Trump’ı destekleyeceğiz” dedi.
Bu açıklama tek bir anlama geliyor; Ürdün, Filistin için hiçbir şey yapmayacak.
Keza, Ürdün Dışişleri Bakanı da zevahiri kurtarmak için yaptığı “Trump’ın planına karşı çıktık” açıklamasında Filistinlilerin yerlerinden edilmeyeceği bir inşa sürecinden yana olduklarını söylüyordu.
Ürdün, Filistinlilerin sürgün edilmesi planlanan ülkelerden biri. Aynı zamanda Arap ülkesi olduğu için de Filistinlilerin yerleştirilmesi için en uygun yerlerden biri olarak düşünülebilir. Ama gelin görün ki, Ürdün bu konuda hiç de istekli değil.
Bakan bu yaklaşımı da şöyle ifade etmiş; “Filistin Filistinlilerindir, Ürdün de Ürdünlülerindir!”
Ürdün Dışişleri Bakanı’nın açıklamasını okuduktan sonra insan keşke bizde de devleti yönetenlerden biri çıkıp “Türkiye Türklerindir” diyebilse diye düşünüyor.
Ama işin Ürdün açısından başka bir boyutu daha var.
Önce bir hatırlatma…
***
Hamas’ın 7 Ekim 2023 günü İsrail’e yaptığı saldırının ardından başlayan İsrail saldırılarından tam 5 gün sonra, 12 Ekim 2023’te, Genel Yayın Yönetmenimiz Ali Özsoy, AKP, ABD ve İsrail arasında Gazzeli sığınmacılar için pazarlığın başladığını yazdı (https://www.turksolu.com.tr/akp-abd-israil-gazze-siginmacilari-icin-pazarliga-basladi/).
Türk Solu’nun o gün ifşa ettiği kirli pazarlık, bugün hiç olmadığı kadar gerçekleşmeye yakın. AKP’nin Arap seviciliği düşünülürse, milyonlarca Suriyeli göçmenden sonra 2 milyona yakın Filistinli göçmenin de büyük kısmının ülkemize taşınması işten bile değil.
Önce 1000 kanserli hasta getirildi. Sonra İsrail ile Hamas arasında yapılan ateşkese göre İsrail tarafından ateşkes gereğince serbest bırakılan Filistinli mahkumlardan 15’inin Türkiye’ye gelmesi gündeme getirildi. Hatta istihbarat teşkilatının gerekli hazırlıkları yaptığı haberleri çıktı. Elbette bu 15 kişinin Hamas için önemli isimler olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil.
Hal böyleyken, Suriyeli göçmenlerin yarattığı tehdide bir de Filistinli ve muhtemelen Hamasçı Filistinliler eklenecek.
Peki bunlar nasıl bir tehdit yaratabilir?
***
Ürdün, bu konuda önemli bir örnek. Ürdün bir Arap ülkesi olmasına rağmen Filistinli göçmen istemiyor. Nedeni ise, Ürdün’ün daha önce Filistinli göçmenlerden ağzının yanması.
Evet, Kara Eylül olaylarından bahsediyorum.
Özellikle 1967 savaşından sonra Ürdün’de Filistinli göçmenlerin sayısı neredeyse 1,5 milyona yaklaşmıştı. Bunların arasında El Fetih’ten ayrılıp Kara Eylül adıyla örgüt kuracak Filistinliler de vardı.
Filistinlilerin Ürdün’de nüfusunun artması ve çeşitli örgütlerle siyasi olarak da etkinliklerini artırmaları, Ürdün yönetimini ve Kral Hüseyin’i rahatsız etti. Ürdün Ordusu ile Filistinli gruplar arasında 1970 yılının Eylül ayında çıkan çatışmalarda, binlerce kişi hayatını kaybetti ve Ürdün yönetimi, Filistinlileri Lübnan’a gönderdi.
***
Tarih, sadece olayların geçtiği ülkeler için değil, tüm insanlık için dersler içerir. O dersi alıp almamak, insanların, ülkelerin bileceği iştir. Ürdün kendi tarihinde geçen bir olaydan ders almış ve Filistinlileri almamak için çaba gösteriyor.
Türkiye’de ise AKP’li yöneticiler ne Suriyeli göçmenlerin gelmesinden beri yaşananlardan ders alıyor, ne de Ürdün’deki yaşananları dikkate alacağı bir bakış açısı geliştiriyor.
Şimdi sormak lazım: Bizde de “Türkiye Türklerindir!” demek için “Türk Kara Eylül”ü yaşanması mı lazım?