Laclau ve Mouffe’nin “Radikal Demokrasi” Teorisinin Sola Zararları
Bu bilmece gibi ifadeyi başlık yaparak aslında Türkiye’de solun Amerikan ve Avrupa emperyalizminin güdümüne girerek şakulünün, pusulasının ne kadar kaydığını ve yeni bir yol olarak kendini radikal demokrasiye doğru çeviren bir sapma içinde olduğunu anlatmak istiyorum. Bu sapma 1985 yılında, daha önce Latin Amerika’da sosyalist ve devrimci mücadeleyi savunan, Marksist Teoride İdeoloji ve Politika’nın yazarı Ernesto Laclau, daha sonra Chantal Mouffe ile birlikte Hegemonya ve Sosyalist Strateji: Radikal Demokratik Bir Politikaya Doğru isminde bir kitap yayınladı. Bu kitabın temel tezi, demokratik merkeziyetçilik kavramına karşı radikal demokrasi kavramına ileri sürmesiydi. Böylece, solun o güne kadar yarattığı her şeyi likide eden, solun üzerine bir kabus gibi çöken bir ideoloji ortaya atılmıştı.
Bu ideoloji ne ulusal bağımsızlığı, ne sınıf mücadelesini, ne devrimci mücadeleyi kabul eden ve bunların tümünü çöpe atan bir yaklaşımdı. Fukuyama’nın “tarihin sonu” tezini, piyasa ekonomisi ve liberal demokrasi tezlerini öne sürdüğü dönemle eş zamanlı ortaya atılmıştı. Liberal demokrasiye karşı sözde bir radikal demokrasi olarak ileriye sürülen bu tez, solun tüm birikimine karşı çıkmıştı.
“Demokratik merkeziyetçi” yapı hiyerarşiktir ve düşey bir örgütlenme stratejisi izler, hedefi de iktidarı ele geçirmektir. “Radikal demokrasi”de ise bunun tam tersine iktidar hedeflenmez. Temel tezi de şudur: “Burjuvazi demokrasiden vazgeçtiği için artık radikaller bu mücadeleyi vermelidir.” Devrimci sosyalistlikten radikalliğe geçiş yapılır, tüm hiyerarşik yapılar reddedilir, eşdeğer grupların, eşitlerin yan yana dizilmesiyle yapılacak yatay ve merkezi olmayan örgütlenme savunulur. Bunun bir yansıması, ÖDP’nin “gökkuşağı örgütlemesi” olarak o dönemin hemen ardından Türkiye’de de ortaya çıkmıştı.
6’lı Masa “Radikal Demokrasi” Virüsünün Bir Ürünüdür
“6’lı Masa” da “radikal demokrasi” anlayışının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Macaristan ve Türkiye’de iktidarların eleştirdiği gibi “altı benzemez”in, birbiriyle çelişen altı farklı yapının yan yana geldiği yatay bir ittifak oluşmuştur. Bunun bir benzeri, PKK’nın kuyruğuna takılan sol örgütlenmelerin Halkların Demokratik Kongresi’nden partiye geçilerek yanal olarak birbirlerine eklemlenmesi ile HDP’de de olmuştu. Artık burada sosyalizm ve devrimcilik yoktur, bunların yerini “radikallik” almıştır. “Aktivist”ler sahadadır. Kavramların tümünün değişmesi ve bu çok süslü yaklaşımlar, günümüzde solun PKK’nın kuyruğuna takılması ve iktidarı hedeflemeyen, ancak NGO adıyla devlet dışında kalmak iddiasındayken istihbarat örgütlerinin kontrolüne girmesiyle sonuçlandı.
Aslında toplumu etkileyemeyen bir avuç marjinal grubun yan yana dizilmesiyle ortaya çıkan, hatta aralarına LGBT’yi de alan bu yapılanma önemli görülmeyebilirdi. Fakat “6’lı Masa”da iktidara alternatif olma iddiası olan ama birbirleriyle çelişen grupların yan yana gelmesi de işte bu “radikal demokrasi” teorisiyle olmuştur.
Önemli Olan Muhalif Grupların Oylarının Toplanması Değil Toplam Muhalefet Oylarının Artmasıdır
“6’lı Masa”nın görünmeyen “7.”si HDP, yeni ismiyle YSP ile “8. ayak” sayılabilecek isimleri sosyalist, komünist olan ama radikal demokrasi ile yanal örgütlenmeler, bu çoğulculuk söylemiyle iktidarı değiştirebileceğine inanmıştır.
Bir uçta HDP’nin diğer uçta İyi Parti’nin yer aldığı “6’lı Masa,” aritmetik olarak oyları yükseltecek gibi görünse de cebirsel olarak tam tersi olmuş, HDP ile İyi Parti birbirlerinin oylarını götürmüş ve böylece varsayılan toplama ulaşılamamıştır. Türkiye’de Erdoğan’a karşı çıkan tüm muhalefetin oyları son üç yıldan beri %48-49 çıkıyordu. Aslında bu oran son on yılın bütün seçimleri değerlendirildiğinde en düşük rakama düşmüştür. Bundan önceki 2018 seçiminde Muharrem İnce’nin ve diğer adayların %48,5’i bulan koalisyonu, 2014’te ise Ekmeleddin İhsanoğlu ve diğer muhalif adayların toplamının %49’u bulduğu göz önüne alındığında şimdiki sonucun ne kadar başarısız olduğu ortaya çıkar. Önemli olan muhalif grupların oylarının toplanması değil toplam muhalefet oylarının artmasıdır.
Erdoğan “Verin 400’ü” Diyordu “6’lı Masa” Sayesinde 400’e Ulaştı
“Plana sadık kal” söylemi de ilginç bir noktayı işaret ediyor. “6’lı/7’li Masa” denkleminde CHP’nin yanında birbirine zıt partiler bir araya gelmişti. Karşılığında Cumhur İttifakı ise 320 milletvekilini buldu. İyi Parti’nin genellikle “6’lı Masa”dan ayrı tavır aldığını dikkate alırsak, onun 40 sandalyesi öbür tarafa geçerse 360 rakamı bulunabilir. Planın ikinci aşamasında ise Babacan, Davutoğlu ve diğerlerinin 40 sandalyesi de eklenince 400’e ulaşılır. Erdoğan’ın yıllardır kullandığı “400 milletvekili verin Türkiye’yi düze çıkaralım” söylem hatırlanırsa, “plana sadık kal” anlayışının aslında bu 400’ü çıkaracak bir yapı oluşturduğu görülecektir.
HDP de AKP’nin “Yeni Anayasa” Blokuna Katılabilir
AKP’nin “400’e ulaşma” planının görünmeyen bir yanı da HDP’nin de bu bloğa katılmasıdır. Böylelikle 450-460 vekillik bir “Yeni Cumhuriyet Bloku” kurulmuş olacaktır. Böylece Cumhuriyet’in kurucu anayasasının savunulması en son tahlilde CHP’ye kalacaktır. Bunun da görünen yönü Kılıçdaroğlu ile ittifak halindeki Demirtaş’ın HDP’den tasfiye edilmesidir. HDP’nin Cumhur İttifakı’na entegrasyonuyla, “Yeni Cumhuriyet” anayasasının önü açılacaktır.
Çok uzaklara gitmeyelim; Gezi döneminde, Gezi eylemcilerine “Mustafa Kemal’in itleri” ve “faşistlerle işbirliği yapmayız” diyerek karşı çıkanlar o dönemde AKP ile Açılım sürecindeydi. Bugün HDP’deki AKP iktidarına karşı çıkan anlayış, tam tersine çok çabuk dönebilir. AKP’nin askeri gücü PKK ve PYD’yi dövmektedir. Bilindiği gibi, uzlaşmanın iki yolundan biri “okşamak”, diğeri ise “dövmek”tir. CHP’nin HDP ve PKK’nın gönlünü almaya yönelik ittifak politikası yerine AKP’nin “askeri” ittifak politikası daha gerçekçidir.
HDP çizgisini temsil eden grupların AKP’ye yaklaşması yeni bakanların Kürt ağırlıklı oluşuyla da yol alabilir. Önceki yazılarımdan birinde “AKP’nin HÜDA PAR’la işbirliği HDP ile işbirliğinin başlangıcıdır” derken vurguladığım nokta buydu. Hanefi Türk – Şafii Kürt ittifakı güçlü ve gerçek bir ittifak olarak “Piro-Selo” işbirliğinden çok daha gerçekçidir ve hayatta karşılığı olan, uygulanabilir bir politikadır. Nitekim, CHP-HDP işbirliği seçim sonrasında bütünüyle çatlamıştır.
Kılıçdaroğlu’nun “Piro” Anlayışının Sonucu Yenilgi Oldu
Seçim süresince, Kılıçdaroğlu’nun “Piro” ile “Selo”yu birleştiren anlayışı CHP’yi Kürt ve Alevilerin birleştiği bir yapıya dönüştürmüştür. “Piro” anlayışının Anadolu Aleviliğini anlatmaktan çok uzak olduğunu başka yazılarımda ayrıntılı bir şekilde anlatmıştım, Kısaca özetlemek gerekirse, kökenleri Orta Asya Türkmen Şamanizmine dayanan ve Hz. Ali taraftarı “muhalif” İslamcı yapıyla sentezlenerek ortaya çıkan Anadolu Aleviliği, “Piro” anlayışının iddia ettiği gibi Zerdüştlüğe ve Kürtlüğe dayanmaz.
“Piro” anlayışı aslında Kürtlükle Aleviliği birleştirme tasavvurudur. Bir ulus ve din yaratma politikası maalesef “Piro” ve “Selo” tarafından günümüzde CHP ve HDP birliği ile politik ifadesini bulmaya çalışmaktadır.
Radikal demokratik anlayış ile üç unsur yan yana getirilmiştir:
– Alevileştirilmiş CHP
– Laikleştirilmiş ve Yeşil Sol ile simgeleşmiş postmodernist Kürt hareketi
– Sosyalist, işçi ve komünist partiler
Bu radikal demokratik yan yana geliş, %30’luk oy potansiyeli ile iktidardan ilelebet uzak kalacak bir CHP yaratmıştır.
Oysa, Atatürk, Türk ve Ulusal Sol’un oluşturduğu ana yapı, Türkiye’de %70’lik bir oy tabanına sahip olan yaklaşımdır. “Plana sadık kal”dan bizim anladığımız, bu ideolojik plandaki bütünleşme, kaynaşmadır.
Seçim sonrası AKP’nin ortaya attığı “kazanan 85 milyondur” söylemiyle, “radikal demokrasi”nin en geniş unsurları çember halinde Cumhur İttifakı’na eklemlenmek istenmektedir. Bu anlamda Cumhur İttifakı’na karşı CHP-HDP-İyi Parti merkezli bir muhalif blok yerine daha gerçekçi, Cumhuriyet’in temelini sınıf ve millette gören bir yapılanma, “Atatürk-Türk ve Sol İttifakı” ismiyle ortaya çıkmalıdır. Halk kesimleri, işçi sınıfı ve emekçilerle işbirliği yapan Türklük-Cumhuriyetçilik-Laiklik düşüncesi, gelecek dönemde Türkiye’yi savunan bir çizgi olarak karşımıza çıkacaktır.