Altan Tan’ın “DEM Partisi ne CHP’yi ne de AKP’yi desteklemeli, Üçüncü Yol olarak bir politika izleyelim.” şeklinde özetleyebileceğimiz fikirleri, İmamoğlu’nu kazandırma politikasına karşı çıkan ve Yerel Seçimler sonrası iktidarla yeni bir çözüm sürecini düşünen bir kutuptu. Demirtaş ise Altan Tan’ın çağrısına uymamış ve Kandil’in baskısı nedeniyle beklenen mektubunu yazamamıştır. Abdullah Zeydan’ın mazbatasının verilmemesi üzerine ise acilen bir mektup yazmış ve Erdoğan karşıtı bir söylem kullanmıştır. Demirtaş Kandil’e karşı bir tutum takınamadığı için Erdoğan nezdinde “Açılım süreci” açısından ciddiye alınması mümkün değildir. DEM’in seçim öncesi stratejisi Başak Demirtaş’ın aday olarak seçime katılması ve İmamoğlu’nun seçilmesinin engellenmesi olarak belirlenseydi, yeni bir açılım sürecinden bahsedilebilirdi. Van’da yaşanan olaylar, Altan Tan’ın da bahsettiği gibi yeni bir çatışma dönemine girildiğini göstermektedir. Bu dönemde, AKP’nin açılım sürecine dönmesi pek söz konusu değildir.
DEM’in Van’da Abdullah Zeydan’ı aday göstermesi TC’ye bir meydan okumaydı. Çünkü Abdullah Zeydan’ın “PKK isterse sizi tükürükleriyle boğar” gibi söylemleri TC’ye meydan okuyan ve PKK’ya moral vermeyi amaçlayan sözlerdi. Zeydan’ın aday yapılması geçmişteki bu meydan okumanın devamı anlamına gelmiştir. TC de bu düelloyu kabul ederek, belki de tuzağa düşürerek Zeydan’ı görevden almıştır. Bundan sonra gelecek tepkiler planlanmış olabilir ve cezalandırmalar yoluyla “PKK sizi tükürükleriyle boğar” söylemine bir yanıt verilmek istenmiştir.
Bir diğer boyut da, büyükşehir belediye meclislerinde DEM’in kadrolarının kurumsal kimlikleriyle yer alması ve belli bölgelerde kantonsal bir yoğunluk göstermesiyle, bu bölgelerdeki herhangi bir ters uygulama kayyum atamalarının önünü açabilir. Bu seçimin karakteristik özelliği şu olmuştur: Batı şehirlerinde CHP-DEM işbirliği adaylar bağlamında çok belirgin değildir ancak belediye meclislerinde iki parti iç içe geçmiş durumdadır. Bu da DEM’in belediye meclislerinde oy gücünün çok üstünde bir pozisyon kazanmasına neden olmuştur.
Van’daki gösteriler ve karşı tepkiler, DEM’in İstanbul’da İmamoğlu’na giden %4 civarındaki oyunu sanki majör bir oymuş gibi gösteren bir propagandaya yol açmaktadır. Oysaki İmamoğlu’na CHP dışındaki partilerden giden oy bellidir. %8’lik DEM oyunun yarısı (%4. Bunu Altan Tan’ın açıklamalarından anlıyoruz), %9,5’luk İyi Parti oyunun ise çoğu (%9) İmamoğlu’na gitmiştir. TİP ve diğer sol partilerin de geçmişte DEM’in oyunu %12 yapan bir %4 civarı gücü bulunmaktadır, bunlar da İmamoğlu’na gitmiştir. Buna karşılık sol, DEM gibi kendine belediye meclisinde bir yer bulamamıştır. DEM, bu %4’lük desteğiyle neredeyse majör ortak gibi belediye meclis üyeliğinde kendine yer bulabilmiştir.
Bu seçim sadece bir yerel seçim olarak izlendiğinde Van olaylarındaki gerçekler kavranamaz. Irak’ta yapılan ve kıştan beri devam eden çatışmalar ışığında değerlendirme yapmak gerekir. İktidar DEM’e yeni bir açılım önererek İstanbul’da İmamoğlu’na Türkiye’de CHP’ye destek vermemesini, bağımsız olarak Akşener gibi bir üçüncü yol olarak seçime girmesini talep etmiştir. Kandil ise Erdoğan’a karşı bir politika izlenmesini istemiş ve Kuzey Irak’a yapılan operasyonların ancak böyle kesilebileceğini düşünmüştür. Bu anlamda, Türkiye’de Kürt sorununun İslamcı yaklaşımla çözülebileceğini savunan Altan Tan gibi isimlerin tezleri Kandil ve Avrupa’daki PKK yönetimi tarafından bir kenara bırakılmış ve TC’ye meydan okunması çizgisi yürütülmüştür. Bunun sonucunda 2028 seçimlerine kadar Türkiye’de yeni bir açılım değil, terörle mücadele şeklinde bir süreç yaşanacağı görülmektedir.