Çevremizdeki kadar içimizde de Amerikan üssü var
Son günlerde Ukrayna Savaşı sonrası “Karadeniz’de Ukrayna, Ege’de Yunanistan” sloganıyla, Yunanistan’daki Amerikan üsleri gündeme getiriliyor. Bu üslerdeki Amerikan askerlerinin Türkiye’ye saldıracağı yorumu yapılıyor. Bunun için Türkiye’nin çevresindeki Amerikan üslerinin haritaları yayımlanıyor. Ama burada körlük derecesinde bir tek taraflı bakış söz konusudur. Türkiye’nin çevresindekiler kadar içinde de Amerikan üsleri vardır.
Amerikan üslerinin dünyadaki varlığına baktığımız zaman ABD’nin Pasifik’te Singapur, Tayvan ve Japonya’dan başlayarak, tüm Akdeniz ticaret yolu üzerinde ve İngiltere’ye kadar giden yolları kontrol etmek için üslerle bir kemer oluşturduğunu görürüz. Ben buna “Amerikan üsleri kemeri” diyorum. Bu kemer, aynı şekilde dünya ticaret yolları kemerini de oluşturur. Bu kemer ya da kuşak, tüm dünyanın su yollarını, kanallarını kapsar.
Bu haritalara stratejik bir gözle bakıldığı zaman, Türkiye’yi çevrelemenin değil, Türkiye’nin de içinde bulunduğu kuşakla doğuda İran’ı, kuzeyde Rusya’yı kuşatan bir hat kurmanın hedeflendiği görülür. İran’ın kuşatılmasının dışında daha güneydeki bir kuşakla da Çin-İran-Suriye’yi, Şii Hilali’ni kontrol edilmektedir. Amerika’nın Basra Körfezi’ndeki üsleri dışında şimdi Akdeniz’de, Kıbrıs’ta üs yaratmasının ve SDG adıyla PKK’nın örgütlenmesinin birinci hedefi Türkiye gibi gösteriliyor, halbuki ilk planda olan Şii Hilali aracılığıyla Çin’in Akdeniz’e ulaşmasını engelleme stratejisidir. ABD’nin Kıbrıs’a yerleşmesi bunun devamıdır.
ABD’nin Ortadoğu’da Rusya ve Çin’i engelleme stratejisi
Amerikan üsleri sadece Yunanistan’da odaklanmış değildir. Bütün bu kuşak boyunca üsler vardır. Örneğin İspanya, Yunanistan’dan sonraki en yaygın Amerikan üssü bölgesidir. Bu kuşağın anlamı da belirgin bir şekilde dünya ticaret ve petrol yollarının bunun üzerinde olmasıdır.
Bu anlamda Atlantik’ten Akdeniz’e girecek Amerikan karşıtı güçlerin veya Pasifik’ten, Hint Okyanusu’ndan, Kızıldeniz’den gelecek güçlerin kontrolünü sağlamak amaçlanmaktadır. Böylece, Rusya’nın Cebelitarık üzerinden Suriye’ye, Çin’in ise Pasifik-Kızıldeniz yoluyla Ortadoğu’ya ulaşması engellenmektedir. ABD, üstün bir askeri konuma gelmek için tüm güçlerini bu bölgeye taşımaktadır.
Dünyanın su yollarına, kanallara ve boğazlara baktığımızda da Amerikan üslerinin birebir bunları kapladığını görürüz. Küresel tanker ve ticaret yollarının geçtiği bu hattın bir ucu Pasifik’te Japonya’da, diğer ucu Akdeniz’in Atlantik çıkışındadır. Akdeniz alanı Pasifik alanından daha yoğundur. Amerikan donanmasının Akdeniz’de Girit’e yerleşmesinin amacı Türkiye karşıtı bir politika yaratmak değil, bu sistem içinde bir konum almaktır.
ABD Dedeağaç’ta LNG santrali için üsleniyor
Bu basit askeri, ticari ve coğrafi olguyu göremeyen uzmanlarımız “Amerika Yunanistan’a üslenerek Türkiye’yi kuşatıyor” gibi söylemlerle, stratejiden uzak bir noktada konumlanmaktalar. Rusya’nın Avrupa’ya Sibirya gazlarını taşıdığı kuzey hatlarının bir şekilde bombalanması Türkiye’nin Kesik Damarları kitabımda yazdığım “III. Dünya Savaşı’nın temelleri boru hatları, Amerikan kaya gazı ve Rus doğalgazının mücadelesidir” tespitimizin stratejik kanıtıdır. Peki, kaya gazı birdenbire nereden çıkmıştır?
Aslında Amerikan birliklerinin Dedeağaç’taki yoğunlaşmasına bu açıdan bakmak gerekir. Girit, İspanya, Suudi Arabistan ve Körfez’deki konumlanma Atlantik ve Pasifik’ten gelecek Çin ve Rus güçlerini kontrol etmektir. Girit de bunun merkezidir. Midilli ve Boğaz’ın iki yanındaki Lesbos ve Sakız adalarındaki üsleşme kuzeyden gelecek Rus donanmasının ya da ticaret gemilerinin kontrolü anlamındadır. Bu da Rusya’yı Suriye’de izole ederek güçsüzleştirecektir. Kıbrıs’ta da Suriye ve İran üzerinden gelen Çin’in önünü kesmek için üslenmektedir.
ABD’nin Dedeağaç’taki üslenmesi, küreye bakmadan yalnızca Ege’ye bakan ve burada sadece Yunanistan’ı gören bir anlayışla değerlendirilmektedir. Halbuki, Girit’teki üslenme Akdeniz’in kontrolünü, Dedeağaç’taki ise Rusya’nın geçişini engellemeyi hedefliyor. Ama daha da önemlisi, Amerika’nın büyük bir LNG yüzer santralini buraya kurmasıyla ilişkilidir. Avrupa’ya Amerikan LNG’sini aktarmanın bir yolu olan bu proje askeri güçle korumalıdır.
Rusya doğalgazı Çin’e nasıl ulaştıracak?
Rusya Yamal gazını ancak gemilerle Çin’e teslim edebilmektedir. Sibirya’da donmuş toprak üzerinden kanal açmak çok uzun sürmektedir. Bu nedenle Yamal gazının Çin’e gidişinde bir kanal sistemi yoktur. Kuzey Denizi’nden gemilerle taşıması gerekir.
ABD’nin Kuzey Akım boru hattını bombalanması sonucu önemi artan Güney Akım, Karadeniz üzerinden Yunanistan’a, oradan da İtalya’ya giden bir hattır. Türkiye’nin Mısır’la olan çelişkisi ve Akdeniz’de istenmemesinin sebebi Akdeniz boru hattıdır. Halbuki Mısır gazının Libya üzerinden İtalya’ya geçirilmesi için derin değil sığ sulara ihtiyaç vardır. Akdeniz boru hattının bu nedenle mümkün olmadığını, ilk ilan edildiği zaman vurgulamıştım.
Ama “Türkiye’nin kesik damarları” olarak bahsettiğim boru hatlarının Türkiye’den kesilmesinin, yani boru hatlarının Türkiye’den geçmesini Amerikan koridoruyla engellemenin arkasındaki fikir, Kerkük ve Körfez gazlarının İsrail’e ve Akdeniz’e ulaştırılmasıdır. Mısır ise kendi gazıyla beraber Katar ve Körfez gazının dümdüz İtalya’ya gidebileceğini hesaplamaktadır. Kimse bu yolu görmemektedir. Mısır gazının Türkiye üzerinden geçebileceği ileri sürülmektedir. Oysa bunu Rusya engelleyecektir. Körfez-Mısır-Libya-İtalya hattı ancak sığ sulardan gidebilecektir.
Yeniçağ gazetesinde ve televizyonda anlattığım budur. Mısır gazının Yunanistan üzerinden, derin sulardan geçmesi mümkün değildir. Çünkü derin hendekler vardır. Çöllerde dümdüz gidecek bir boru hattı yerine denizin 5 bin metre derininde bir boru hattı açma çılgınlığı başından beri bir göz boyamadır.
Bu anlamda, kuzeyden gelen boru hattıyla güneyden gelecek iki boru hattı birbirine rakiptir. Rusya’dan Karadeniz’den gelen gaz ile Katar’dan gelip Mısır üzerinden geçen gaz rakiptir ve yıllardan beri anlattığım noktayı nedense stratejistlerimiz de enerji uzmanlarımız da görmemektedir.
ABD’nin yeni stratejisi: Şehir devletleri kapitalizmi
Amerikan emperyalizmini başından beri en iyi şekilde tarif edip buna karşı çıkan politikayı doğru kurmak gerekir. Yapamayanlar da dünya sisteminin işleyişini anlamadan hayali bir analiz yapmaktadır. ABD’nin beynindeki gerçek düşünce, dünya finans oligarşisinin ve ileri teknolojinin yoğunlaştığı şehirler hakkındadır. Günümüzde Amerikan devleti, Çin devleti, Rus devletinden çok, bu finans ve ileri teknoloji üretim merkezleri ağının oluşturduğu kompozisyonun arkasındaki güce bakmak gerekir. Bunlar milli devletler değildir. “Şehir devletleri”dir. Donanmalar da devletlerin değil küresel sistemin, finans ve ileri teknoloji gruplarının yatırımlarının askeri güçleridir.
Daha önce yazdığım “Küresel Finans Oligarşisi Faşizmi” isimli makalemde dünya sisteminin klasik sermaye birikiminin egemenliğinde dünyayı dolaştığını, Londra merkezinden Amerika’ya, oradan Pasifik’te Japonya ve Singapur’a, Ortadoğu’ya ve Şanghay gibi Çin’in yeni üretim bölgelerine yerleştiğini ve bunun dünyayı ağlarla yöneten sistem olduğunu ve dolayısıyla Amerikan, İngiliz, Rus devleti gibi ulusal devletlerin öneminin kalmadığı bir yapı oluştuğunun altını çizmiştim.
ABD işte bu finans merkezlerinde üslenmektedir. Dünya ticaret yolu, ticaret kanalları, bu kanallar üzerindeki finans merkezleri ve Amerikan üslerini üst üste koyduğumuz zaman ortaya bu yapı çıkmaktadır.